Franco Basaglia

1924’de Venedik’te varlıklı bir ailede dünyaya gelen Franco Basaglia, ailesinin büyük Mussolini karşıtı olmamasına rağmen kendisi genç yaşlardan itibaren anti-faşist etkinliklerde boy göstermiştir.. Akademide kariyer yapmayı hedefleyen Basaglia, kendisine karşı verilen geridönütler bu alanda yapamayacağı üzerine olunca, arkadaşı Belloni tarafından İtalya’nın küçük bir şehri olan Gorizia’da bir iş teklifi sunuldu. Çok fazla seçeneği olmadığını düşünen Basaglia, 1961’de akıl hastanesinin(asylum) ve 500 hastanın idaresini eline aldı.

          Gorizia’daki hastanede tedavi adı altında bazı uygulamalar vardı ama bunlar hastalara herhangi bir seçim şansı vermeksizin elektroşok, insülin tedavileri, lobotomi ve dondurucu soğuk su banyoları şeklindeydi. Bazı zamanlarda hastanın ağzına havlu kapatılarak yukardan su dökülerek yaygın bir işkence yöntemi olarak bilinen uygulamalar da oluyordu. Bu yöntemlerin hastane adı verilen bir çatı altında yapılmasıyla ne kadar tedavi adı verilebilirse o kadar tedaviydi.

Reklam

          Bir çoğu zaman içinde Erwing Goffman’ın “ömürlük” ya da “mükemmel hasta” olarak adlandırdığı pasif, çok az hareket eden, vücut fonksiyonlarının çok azını kullanabilen, hiçbir şeye itiraz etmeyen ve ölene kadar öyle olacağı bilinen hastalara dönüşüyorlardı. Bir hasta öldüğünde ise ailesi gelip cansız bedenlerini alıyor ve hayatlarına devam ediyorlardı. Sadece İtalya’da bu şartlar altında yaşayan neredeyse 100.000 hasta vardı.

          Bazı şeyler çok yakında değişmeye başlayacaktı. Basaglia bu şartlar altında işi kabul etti ama planı sabitti, çalıştığı yeri olduğu gibi kabul etmeyecekti. Basaglia’nın en büyük avantajı kimsenin ondan bir beklenti içinde olmamasıydı. Hiçbir şeyi daha kötü yapamazdı. İşi kabul ettiği günden yasanın kabul edildiği güne kadar Franco’nun en büyük destekçisi ve yardımcısı eşi Ongaro idi.

          Hastanedeki hemşireler ve psikiyatristler katı fikirli ve değişime karşı insanlardı. Zaman içinde denge değişti ve Basaglia’nın fikirlerini daha çok benimseyen sağlık çalışanlarının gelmesiyle duvarlar yıkıldı, çitler kaldırıldı. Hastaların bağlanması ve elektroşok tedavileri aşamalı olarak azaltıldı. Kadın ve erkeklerin çok keskin bir şekilde ayrı tutulurken beraber vakit geçirmeleri sağlandı. Herkes iş bulması için teşvik edildi. Hastanenin idaresine geldikten yaklaşık 4 yıl sonra hasta toplantıları başladı. Bu toplantılarda genel dünyevi meselelerden derinlikli konulara kadar her şey konuşuluyordu.

          Gorizia’da yapılanlar ve vermek istediği mesajlar kültürel yayınlar sayesinde bilinir hale geldi. Daha sonrasında saygın bir yayınevi olan “Einaudi” konu hakkında bir kitap çıkardı ve kitap Basaglia’nın tabiriyle “bir ensititünün değişimlerindeki gerçekleri” anlatıyordu. 1968’de ise belgesel yapımcısı olan Sergio Zavoli kurumdaki değişimin belgeselini çekmek için geldi. Belgesel ulusal kanalda yayınlanarak 13 milyon kişi tarafından izlendi. Belgeselde Basaglia, kimsenin akıl hastalıklarının ne olduğunu bilmediğini söylüyordu. Ayrıca belgeselde Auschwitz’den döndükten sonra kendisini Gorizia’da bulan Carlo Nardini’nin gözyaşlarının yakın çekimine yer vererek etkileyicilik sınırlarını zorluyordu.

          Neredeyse bir gecede ünlenen Basaglia, bu durumda ne yapacağını da çok bilmiyordu. İmza günlerinden, söyleşilere koşturarak günlerini geçiriyordu. Gücü seviyordu ve buna neden ihtiyacı olduğunu da biliyordu. Kendisinden beklenmesi gerekenler konusunda da netti. Bir sihirbaz değildi.

          Franco Basaglia’nın en ünlü olduğu zaman ironik bir şekilde bu dönem değildi. Asıl ünü hastanenin uzun yıllardır hastası olan Giovanni Miklus izin gününde karısını öldürdü. Bu olaydan sonra ayaklanan neo-faşist parti üyeleri ve destekçileri kişinin yargılanmasını isteyerek Basaglia karşıtı bir grup haline geldiler.

          Miklus olayından kötü etkilenen Franco, bazı koğuşları kapattı. Ekip içinde bazı sorunlar baş gösterdi ve düşünce ayrılıkları ortaya çıktı. Gorizia deneyinin ekibi artık işlerliğini kaybediyordu ama Basaglia’ya göre harekat devam etmeliydi. Bu sorunlar ışığında New York ve Latin Amerika seyahatlerine çıkarak bir süre ara verdi.

          Şimdiye kadar düşüncelerinde net bir tavır ortaya koyan Basaglia’nın geri döndüğünde de kararları netti. Gorizia’nın ötesine götüreceği bir devrim vardı. Gorizia’daki doktorlar 51 hasta hariç diğerlerinin durumlarının iyi olduğunu ve kendilerine gerek olmadığı söyleyerek istifa etti. Basaglia taraftarı olan bir kısım doktorlar başka yerlere nakil olarak devrimi devam ettirdiler. Bu dağılım sayesinde Gorizia devrimi neredeyse bütün İtalya’ya yayılmış oldu.

          Daha büyük bir şehir olan Trieste’ye geçen Basaglia, eski tip bir akıl hastanesi(asylum) ile karşılaştı. Hemen harekete geçen Basaglia’nın bu sefer ciddi bir politik desteği de vardı. Bu sefer her şey çok daha kolay oldu. Triste akıl hastanesinin şehire kapılarını açmasıyla birlikte şehir de kapılarını asyluma açtı. 1970’lerde Trieste artık radikal psikiyatristler tarafından bile ziyaretler alıyordu. Kısa zamanda Trieste akıl hastanesi, ruh sağlığı alanında kutsal bir mekan haline geldi. 1977’de, Gorizia’da işe başlamasından 16 yıl sonra Basaglia tarafından Trieste asylumunun artık bir akıl hastanesi olmadığının ilanıyla birlikte İtalya’da yenilikçiler ve politikacılar eski akıl sağlığı kanununu değiştirmek üzere bir araya geldi.

          1978’de yürürlüğe giren yasa ile birlikte Basaglia’da kabul etmişti ki bu bir zaferdi ama kısmi bir zafer. Gelecek 20 yıl içinde bütün İtalya’da alternatif servisler oluşturuldu. Günlük bakım evleri, acil müdahale için gerekli oluşumlar, yarı zamanlı evler ve kooperatifler gibi oluşumlar bu süreçte oluşturuldu.

          Bu 20 yıllık süreç tabii ki güllük gülistanlık geçmedi. İntiharlar ve cinayetler vardı. Hastaneler kapatıldıkça aileler hastaları yanlarına almak zorunda kaldılar. 100.000 hastanın çoğu bir şekilde günlük sosyal hayata karıştılar. Çok az bir kısmının akıl hastanesi dışında var olamayacağı kabul edilerek bunlara teknik olarak “arta kalanlar(residuals)” adı verildi. Hiçbir zaman konuşulmamış olsa da bu hastaların geleceği için tek yapılacak şey ölümlerinin beklenmesiydi. Bugün İtalya’da akıl hastaneleri yok. Akıl hastaları için bir cennet diyemeyiz ama kesinlikle yazının başında belirtilen sistem de artık yok. En önemlisi de  bu değişim  ekonomik nedenlerden değil, etik ve ahlaki nedenlerden yapıldı.

Kaynak

Ek öneri: Asylumların tarihine yönelik BBC’nin çektiği güzel bir belgesel.

Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunuyum. Sosyal Psikoloji, Nöropsikoloji ve gelişim bozuklukları üzerine yazıp okumak asıl ilgi alanlarım olsa da bir dünya canlısı olarak bunların dışında da ilgilendiğim şeyler var.