Ana Sayfa Uzmana Gözlük Öğrenmeyi Öğrenmek 3: Dürtüsel Öğrenme

Öğrenmeyi Öğrenmek 3: Dürtüsel Öğrenme

Evet, öğrenmek yemek gibi yaşamsal bir zorunluluk değil ama bizim dürtülerimizin hepsi de yaşamsal değil. Oldukça uzun yıllar boyunca hayatta kalmamıza fayda sağlamış, bilinçsiz öğrenmelerimiz bizi öğrenmeye itiyor.

Bu yazıya ilk defa giriyorsanız önce serinin ilk iki yazısını okumanızı tavsiye olunur:
Öğrenmeyi Öğrenmek 1: Beyin
Öğrenmeyi Öğrenmek 2: Öğrenmenin Duygusal Tarafı

Öğrenmenin üçüncü aşaması olarak da öğrenme dürtümüzü ele alacağız. Bu bir dürtüyse ne yapabiliriz ki diyenler için, bildiğimiz her şey üzerinde kontrol sahibi olabiliriz, tabii istersek. Duruma göre değişiklik gösterecektir kontrol seviyemiz ama cümlenin anlamını değiştirmez. Bu durumu kısa bir örnekle açıklayacak olursak, panik atağın en etkili tedavi yöntemi kişinin atak geçirirken yaşadığı durumun gerçek olmadığını, o anda kalp krizi geçirmediğini veya nefesinin aslında kesilmiyor olduğuna kendisini ikna etmesidir. Yaşam kaygısıyla bilinç düzeyinin düşmesi bu kabullenmeyi zor bir hale getirse de oldukça etkili biz çözümdür. Neyse, biz konumuza dönelim. Öğrenme neden dürtüsel olsun ki? Öğrenmek sonuçta yemek yemek gibi hayati bir ihtiyaç değil.

Evet, öğrenmek yemek gibi yaşamsal bir zorunluluk değil ama bizim dürtülerimizin hepsi de yaşamsal değil. Oldukça uzun yıllar boyunca hayatta kalmamıza fayda sağlamış, bilinçsiz öğrenmelerimiz bizi öğrenmeye itiyor. Canlının hayatta kalma ve böylece genetik yapısını aktarabileceği daha çok çocuk yapmasına imkan veren durumlara doğal seçilim diyoruz. Bu yolda sahip olduğumuz her beceri aslında birkaç bin nesil öncesinde genetik olarak bağlı olduğumuz atamızın şu an hayatta torunu olmayan diğer akranından (dengi) bir şeyleri daha iyi yaptığı anlamına geliyor. Mesela taşla ceviz ezerken baş parmağı bir tık daha uzun olan taşı daha rahat tutabildiğinden dolayı eminim daha iyi beslenmiştir. Ya da şu kırmızı meyve iyiyken diğerinin ortamdaki üçüncüyü geçmişte öldürdüğünü kavrayabilen ve aklında tutabilenin hayatta kalıp daha çocuk torun torba sahibi olduğunu söyleyebiliriz. İşte bu da bizi geçmişteki öğrenme gerekliliğini kavramaya başladığımız noktaya getiriyor. Bunu gereklilik olarak kabul edip yapma isteğimizi irdelemeden yapmamız gerektiğine ikna olduğumuz davranışlara dürtü deniyor. Bazıları öğrenme dürtüsüne karşı koymakta oldukça iradeli olsalar da öğrenmek faydalıdır.

Reklam

İşte bu noktada öğrenme kapasitesi kırmızı meyvelerin öldürenini akılda tutmakla başlayıp bu becerinin daha da fazlasının faydalı olacağına inanan, hatta neredeyse bütün yatırımını bu alana yapan bir canlı var ki biz şu an ona Homo Sapiens diyoruz.

Bütün canlılar dünyayı kendi ihtiyaçlarına göre modelleyerek algılar. Gerektiği kadarını modeller aklında tutar ve gerisini diğer biyolojik yapılara yükler. Ceylan ayaklarına yüklerken, çıta da ayaklarına yüklemiştir. Fil ise bir farklılık yaparak kilosunu tercih etmiş. İnsanın da bu biyolojik silahlar arasında asıl yatırım yaptığı alan beyni olmuştur. Diğer biyolojik özellikler konusunda oldukça zayıf olan insan besin zincirinde yukarılara tırmanabilmesinin yolunun diğerlerinin yapamadığı kadar değişkeni hesaplayarak daha gerçekçi bir modelleme yapması gerektiğini anlamıştır. Bu yüzden bir insan ne kadar kaliteli, uygun, değişkenleri saptanmış bir modelleme yaparsa o kadar hayatta kalma ihtimali artacaktır. Bu konuda da o kadar başarılı olmuştur ki besin piramidinde kendinden bir sonrakiyle arasındaki farka birkaç besin zinciri daha sığabilir. Ekolojik denge destekçisi olarak piramit yerine ekolojik daireyi tercih etsek de insanlık genel olarak etmiyor maalesef. İşte bu nedenle öğrenmek algılarımızı genişletmek dürtüsel bir eylem olarak yerini almıştır.

Üç yazıda öğrenmeyi farklı katmanlarda incelemeye çalıştım. Bu üçlemeyi duygu, düşünce, davranış olarak görebilirsiniz tam olarak karşılamasa da. Freud’un tipografisindeki id, ego, süperego üçlemesini daha çok andırıyor sanki. Yazıyı yazarken kurtuğum haritanın temelinde ise iç(saklı) beyin (hind-brain), orta beyin (mind-brain) ve ön beyin (fore-brain) olarak kurmaya çalıştım nöron ağımı. Tam olarak olmasa da biraz detaylı bakıldığında olayın özünde de bu var gibi. Yok mu? Yorumlarınızı, eleştirilerinizi ve tavsiyelerinizi bekliyorum.

Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunuyum. Sosyal Psikoloji, Nöropsikoloji ve gelişim bozuklukları üzerine yazıp okumak asıl ilgi alanlarım olsa da bir dünya canlısı olarak bunların dışında da ilgilendiğim şeyler var.