Dilden önce eylem vardı. İnsanların eylemleri, hayvanlarınki gibi dürtüseldi. Hala dürtüsel, o zamanlar hepten dürtüsel. Şimdi dürtüler bastırılmakta, şekil değiştirmekte, maskelenmekte, yansıtılmakta. O zaman çıplak haliyle, insanı yemeye iten ve hayatta tutan açlık, üreme, duyu organları ile içe alınan deneyimlerin sanat ile dışarıya çıkartma dürtüsü vardı.

İnsanın sanat ile yaşadıklarını aktarma ve anlatma çabası binlerce yıl öncesinde başlamıştır. Taş devri olarak isimlendirilen dönemde; insanların grup halinde, mağaralarda, avcı-toplayıcı olara yaşadıkları çağ 2 milyon yıl önce başlamış olduğu ve bulunan duvar resimlerinin 25.000 yıl kadar geriye gittiği testlerle kanıtlanmıştır. Eminim gündelik işler yapılırken çıkan sesleri uyumlu ritmler halinde çaldıkları da oluyordu. Doğada duydukları seslere eşlik ve kopya ederek ateş etrafında müzik yaptıkları gecelerde dans ettikleri böylelikle ruhlarını dinlendirdikleri, dürtülerini boşalttıklarıda. Hayal edelim: O zamanlar dil yok, sesler, şekiller, koku, hisler var. İnsanlar işaretlerle, ana uygun sesler ve hareketler ile yaşamaya devam ediyorlardı.

Anlamlı ses öbekleri

Ardından, ihtiyaçlarla birlikte, insanlar belli şeylere, kararlaştırılmış ses öbekleri ile işaret etmeye başlamış olmalılar. Yani sembolleştirmeye. Dili insan üretti, kendi algılama şekli ile iletişmek, hayatta kalmak, uzlaşmak için sesleri kullanmaya başladı. Kültür kendiliğinden gelişmeye devam etti. Yeni araçlar keşfettiler, icatlar yaptılar. Doğa olaylarını anlamlamaya çalıştılar.İnsan nereden geldi, nereye gidiyordu.

İnsanlar sıkıntı, sakatlık, bilinmezlikle karşılaştığında kabilenin şamanlarına başvurur oldular. Şamanlar görülemeyenleri görebilen kimselerdi; doğa ile konuşabilen, akışın devam etmesine yardımcı olabilen, görüleri olan kimselerdi. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki çoğu insan şamanlardan çekinir, onların yerinde olmak istemezlerdi. Çünkü şamanlar toplumsal yaşamdan soyutlanmış, evleri obanın uzağında olan, hafif kırık görünümlü, değişik nesneleri olan manyak tiplerdi. Yine de, şamanlar, akli dengesini kaybetmiş insanlara yardım edebiliyorlardı. Kriz geçiren insanları kendisine getirebiliyorlardı. Ayrıca suyun ve avın nerede olduğunu söyleyebiliyorlardı.

Reklam

Bu sebeplerden ilk psikologların şamanlar, büyücüler, cadılar, simyagerler olduğu söyleyenler vardır. Başkaları için bazı kabile insanları (şaman, kaman, bilge, büyücü) sırdaş olmuştur. İçlerindeki tabuyu bozmasını söyleyen günah seslerinin paylaşılan kişiler olmuşlardır. Başka coğrafyalarda bu görevlerin yanında oyunlar üretmek, kültürel ritüellerde rehber olmak gibi görevler üstlenmişlerdir. Hiyerarşiyi veya olgunluğu temsil eden sembolleri deriye işlemek gibi zanaatler sergilemişlerdir. Akşamları ateş etrafında müzik ve dansla, insanların rahatlamalarına yardımcı olan şamanları hayal etmek mümkündür.

Uygarlık Etkisi

Sonrasında medeniyetler oluşmaya başladı. Antik Yunan’da bilgeliğin delilik içermesi zorunlu görünüyordu. Kuralların ve yaşanılan hayatın ötesinde felsefe yaparak ulaşılabilecek bir hakikat vardı. Bunu ancak gündelik hayatın uyaranlarına kapılmayanlar görebilirdi. Delilik ilahiydi. Bazı medeniyetlerde yıldızları tanrılar olarak görüyorlardı. Gökyüzü Hareketlerinden ne zaman fetih yapılacağına karar veriliyor, hangi tanrının hangi günaha kızdığını anlamaya çalışıyorlardı. Dahası rüyaları yorumluyorlardı. Doğuda evrenin ve insanın varlığına dair günümüze kadar gelecek sözler söylenmeye başlanmıştı. Dilden dile tanrı hikayeleri her coğrafyada yayılıyordu.

Topluluklar kalabalıklaştı, büyük dini liderler gelmeye başladı. Toplumu biçimlendiren kuralları anlatmaya başladılar. İnsanın nasıl yaşaması gerektiğine dair müthiş akıl, mucize, savaş, adalet örnekleriyle dolu hikayeler anlattılar. Dünyanın nereden geldiğini ve nereye gittiğini anlatan öyküler binlerce cana aktarıldı. Papazlar, Hocalar, Sufiler, Brahmanlar; inzivalar ile kendi içlerindeki tanrıyı bulup, diğerlerinin bulmalarına yardım ettiler. Ruhu, Tanrıyı, evreni; bunalan insanlara anlamlı, değerli, doğru hissettiren yaşamları sundular öğretileriyle. Canlı canlı sergiledikleri doğru yaşamlar olsun söyledikleri mana dolu şiirsel hakikatler olsun yıllarca evliyalık yaptılar. O zamanlar yine de çok karışık. Çünkü insanlar eşcinsel ya da cadı diye günahkar olarak damgalanıp yakalanıyor, öldürülüyor. Meczupluğun yanında günahkarlık da topluma yön vermek için kullanılıyor. Tabii bu tarz infazlar, insanlar toplumda yüksek mevkilerin istedikleri gibi hareket etmediklerinde yapılıyor. İşe bakın ki aynı dönemin farklı konumlarında, tabunun dışına istemsizce çıkanlar, su sesi ile tedavi edilmeye çalışılıyor. Bahçelerde gezdirilip hülyalarını barış içinde yaşamalarına yardımcı olunuyor. Bitkisel perhizler uygulanıyor.

Kurallara uyamayanlar

Sonra ahlak sınırları dışındakilerin varlığı; otorite haline gelmiş ailelerin kurduğu düzeni tehdit etmeye başlar. Çözüm olarak önce bu tür insanların öldürmeyi denerler. Deniz yolu ile farklı bir ülkelerin sınırlarında, kaderlerinin sonu belli; nasıl olacağı belirsiz hallerde bırakılırlar. Sonrasında meczup taşımacılığı masraflı gelmeye başlar. Önce hapishanelerde islah çalışmaları yapılır. Sonra hasta damgalamaları ile iyileştirme iddası altında toplanan insanlar, hastane anlamı taşıyan başka kelimelerce anılan binalara kapatılmışlardır. Psikiyatri belki de böyle başlamıştır.

Aptalların gemilerle taşındığı zaman
Hieronymus Bosch, Aptallar Gemisi resmi. Toplumdan dışlananların taşınmasını temsil eder.

Ruh, zihin, beden, dünya nedir? Nasıl yaşamalı? Bir kesim insan bu soruları cevaplamaya çalışırken, rehberlik ederlerken; kontrol edilmesi gereken o kadar büyük bir nüfusla karşılaşılmışki; her türlü denemeyi uygulamak mübahlaşmış. Sandalyede döndürmeler, kafayı metal kutu içine sokmalar, elektrik vermeler, soğuk- sıcak şok denemeleri… Şartlar kötü gibi gözükse de çoğu psikoz tanısı almış kişi en azından sosyal kabul ve psikiyatrik ilaçların yardımı ile toplumda var olabilmişlerdir. Yine de bir çok psikiyatrik tanı almış birey kötü şartlarda, damgalanma ve farklılaştırma hisleri ile yoğun bir gerilikte hayat deneyimi yaşamaya mecbur bırakılmaktadır. Çünkü hem psikoloji bilimi henüz hastalıkları tam olarak anlayamıyor hem de anlaşıldığı kadarı ile her zaman tedavi etmek mümkün olmuyor.

Psikanaliz

Sonra bazı tiklerin ve ketlenmelerin sebebinin kabaca sırlar olduğu fikri ortaya çıktı. Gün geldi insan halleri bilinçdışı kavramı açıklanmaya başlandı. Davranışları belirleyen zihinsel ve duygusal süreçler sembolik halleri ile incelenmeye başlandı. Sonrasında psikolojik tedavi yöntemi, hasta olarak destek almaya gelmiş öznenin karşısında, sağlam bir ego ile durmak ve yaşadığı zorlukların terapiste yansıtılmasına yardımcı olmak, terapistin tahammül etmesi, yükünden kurtulan danışanın iyileşmeye başlaması üzerine dayandırılmış. Gelen danışanın kendisini tekrar yaratmasına seyirci olmak için, önyargısız, sil baştan izleyebilmek gerekiyor. Tahammül edildikçe, karşı taraf anlaşıldığını hissettikçe, semptomlar azalıyor. Farklı durumlara farklı isimler takmak tamam da günümüzde bu iş oldukça abartılmış durumda.

Nöroloji

Bir başka taraftan beyin görüntüleme metodları gelişti. Bazı tıp doktorları, sembollerin saçmalığından bahsettiler. Eğer bi bozulma varsa bu beyindeki bir yerin bozukluğundandır diye inatla savunuculuk yaptılar. Haklı oldukları bir çok durum vardı. Beyindeki bölgesel işlev bozukluklarının belirli tarif edilebilir bulgulara sebep olduğu kanıtlanır oldu. Alanları ve bozuklukları bulanlar tarihe ve tıpa kendi isimlerini geçirdiler. Mesela Broca, Wernicke. Bazı alanlar ise hippokampus gibi deniz atına benzediğinden latince ismiyle anılır oldu.


Kimisi nörolojik, fiziksel engelleri olan ve normal gelişim göstermeyeceği kesin olanlara psikiyatrik destek mecburi oldu. Bir de fiziksel hiç bir belirti olmamasına rağmen düşüncelerden boğulanlar var ki onlara isteğe bağlı psikoterapi reva oldu. Bildiğimizi bilmediğimiz şeylerin çokluğu ortaya çıktı. Bilinçdışı süreçler, bilinçlilik ve farkındalık halleri analiz edilmeye ve birbiri ile uyumlu hale getirilmeye başlandı. Görüldüki durduk yere titremeler, kaşıntılar, tikler, bunaltılı düşünceler, bir terapist tarafından duyulduğu, anlaşıldığı zaman geçebiliyor. Bunun en büyük sebebinin; anne, baba ve çocuk arasındaki ilişki dendi.. Herkesin bir nevi hasta olduğu söylendi ve özellikle psikoterapistlere terapiden geçme zorunluluğu getirildi.

Zamanla insanlar, terapistlerinin yardımıyla bilinçdışı ile bilinç alanlarını birbirine yaklaştırmaya başladılar. Böylelikle bazı bireyler sağlıklı, akışta, pişmanlıksız yaşar oldu. Psikanalizin geldiği noktada dışkı, ilk yaratım ve sadistik arzunun malzemeleri bile olarak sembolik dünyada, kavramsal fikirlerle yaratıcılık sınırlarını zorladı. Kardeşini kıskanan çocuk, kardeşine hamile annesinin karnını kakalarıyla doldurma arzusunu bastırdığını düşünmek gibi teoriler yazıldı. Yavrucakların deliklerini keşfetme dönemlerinde ebeveynlerin davranışlarına göre yaşam boyunca tekrarlanan ketleyici davranışlara hapsoldukları ortaya sürüldü. Meme ile bebeğin arasındaki otistik dönem, zamanla ben ve ötekinin ayrımı, doygun bir yaşamın koşulu; sağlam temelleri olan bireyleşme sürecinin en mühim dönemi dendi. Neler, neler… Travmatik anları tekrar canlandırmak, önceki aile bireylerinden kalan ruhsal yüklerin çözümlenmesi gibi farklı yöntemler gelişti. Başka başka isimler sükse yaptı.

Milenyumda psikoloji

Düşünce bedeni, beden düşünceyi çok büyük etkiliyor. Çalışmayan buzdolabında kalan adamın, kendini inandırarak donarak öldürmesi buna harika bir örnektir. Yaşam çok garip, çeşitli, gizemli. Lakin, bu yazıyı yazan kişinin kafasındaki kuşku herkesin deneyimi bu kadar öznel olmasına rağmen, binlerce insanın doğru bildikleri şeyleri diğerlerine bu kadar iddialı aktarabilmeleridir.

Psikoloji ve rehberlik sektör haline geldi. Üniversiteden alınan eğitimlerin böyle bir konuda bilirkişi ve sağaltımı sağlayacak deneyim ve beceriye sağlaması mümkün olmadığından, ekollerin okullarına başvurularak alınan eğitimlerden ve geçilen terapilerden sonra uygulanabilen bir iş haline geldi. En temel prensip olarak, karşıdakine zarar vermemek yatan terapistlikte; insanların gerçekten iyi hissetmelerini sağlayan terapistler de var, bilerek ve ya bilmeyerek kötü hissettirenlerde. İşte böyle.

Kendimin bir parçasını bu konuya adamış birisi olarak, psikoloji ve ruhsal olanı anlayış kapasitemi genişletebilmem; okuduklarım ve deneyimlediklerimi analiz edip, yorumlayıp, yazmama bağlı olduğuna inanıyorum. Deneyimlemek ve yazmak. İçimde bir yerlerde bunu başarabileceğimi hissettiren bir kaynak var, bu yol gitmek istediğim, gidebileceğim yol. Kafamda kurduklarımı böylesine özgür ve basit bir yolla gerçek haline getiriyor, okunuyor ve yeni tartışmalara yol açabilecek olmanın keyfi ile sizleri selamlıyorum, oto maske analizi başlasın!