İdeal benliğimiz bize kim olmamız gerektiğini söyler. Biz de o doğrultuda kendimize hedefler koyarız. Bu hedeflere ulaşamadığımızda da kendimizi suçlarız. Yaşadığımız başarısızlığın sonucunda hissettiğimiz hayal kırıklığıyla kendimizi gerçek bir değerlendirmeye tabi tutamayız. Sonuç olarak, kendini tekrar eden ve içinde yuvarlandığımızı fark edemediğimiz bir çıkmaza gireriz. Neden hep böyle oluyor? Neden çabalarımın karşılığını alamıyorum? Neden istediğim hayatı yaşayamıyorum? Bu sorular, ne kadar açık uçlu olsalar da cevabı aramaktansa kendimizi yargılamaya yöneliktir. Dolayısıyla bizi ideal benlikten daha da uzaklaştırır. Peki, ideal benliğime yönelirken nasıl bir yöntem izlemem gerekir?

            Duygu ve düşüncelerimiz çoğu zaman kontrolümüzün ötesinde benliğimize hücum eder. Onları ne kadar engellemeye ve yok etmeye çalışsak, daha da güçlenip bedenimizi ve zihnimizi işgal ederek zaferini ilan etmekten geri durmazlar. Bu duygu ve düşünceleri “olumsuz” olarak etiketleriz ve onların varlığını kendimize yakıştıramayız. Hemen yok olmalı ve bizi rahat bırakmaları gerektiğine dair başka bir düşünceyle onlarla mücadele etmeye başlarız. Sonrasında yine istemediğimiz başka bir duygunun etkisiyle pes edip kaotik gerçekliğimize hapsoluruz. Acaba, gerçekliğimizle mücadele etmenin ilk adımı olarak kabullenmeyi öğrenmek bu makûs talihi değiştirebilecek bir yöntem olabilir mi?

Kabul ve Kararlılık Terapisi

            Kabullenme ve Kararlılık Terapisi, bu temel kabulle duygu ve düşüncelerimize, dolayısıyla yaşam tarzımıza yönelik yeni bir perspektif sunuyor. Her ne düşünüyor veya hissediyorsak, onu öylece kabul ederek onunla aramıza bir mesafe koyabiliriz. Kabul etmenin gücüne dair kendimden bir örnek vererek konuyu açayım. Psikolojik danışman olarak velilere seminer vermekle alakalı deneyim beni başlarda zorlamıştı. Veliler bendeden önce bana cevaplayamayacağım bir soru sorarlarsa rezil olacağıma dair bir kaygı hissediyordum. Beni yeterli bulmayabileceklerini düşünüyordum. Peki, bu düşünce ve duyguları, onlar beni ele geçirmeden önce nasıl kontrol edebilirdim? Aksi halde beni geliştirecek bir deneyimden kaçınmama sebep olabilirlerdi, değil mi?

           Kabul ve Kararlılık Terapisinde (Acceptance and Commitment Therapy, kısaca ACT) önerilen temel tekniklerden biri, bu “olumsuz” duygu ve düşünceleri olduğu haliyle kabul etmek. Evet, beni kaygılandıran bazı duygu ve düşünceler var ve benim şu anki gerçekliğimin birer parçası olarak benimle beraber yaşıyorlar. Yıllar boyu bilinçli veya bilinçsiz olarak yaşadığım pek çok deneyimin sonucu oluşan beynimdeki nöral bağlantıların tekrar aktive olduğu bir süreci yaşıyorum. Bununla mücadele edemem çünkü bunun, yerçekimiyle savaşmaktan farkı olmayacaktır. Yerçekimini anlamadan uçmayı nasıl öğrenemediysek, kendi gerçekliğimi anlamadan da onun potansiyel dönüşümünü gerçekleştiremem. Anlamak için de onu kendimden ayırıp incelenecek bir malzeme olarak görmeyi öğrenmem gerekir.

           Bu kabullenmeyi sağlamanın ön koşulu elbette farkındalık. Yaşadığımız an içerisinde neler düşünüp hissettiğimizi takip etmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz zaman, kabullenmemiz gereken malzeme ortaya çıkacaktır. Düşünce ve duyguları kendinden menkul varlıklar olarak ele almamız onlarla aramıza gerekli mesafeyi koyacaktır. Onları değiştirmeye çalışmayız, sadece onları yargılamadan anlamaya çalışırız. Tıpkı başka insanların duygu ve düşüncelerini değiştiremeyeceğimiz gibi ve onları yargılamadan önce anlamaya çalışmamız gerektiği gibi (Gerçi bunu da pek yapmıyoruz, galiba işe buradan başlamak lazım). Onların bizim davranışlarımıza yön vermesini istemediğimiz için onları yok etme dürtüsüne kapılmadan bir seçim yapmamız gerekir.

Değerlerin Seçimlerimize Etkisi

           Duygu ve düşüncelerin istemsiz yönlendirmesinden çıkarak kendimiz için doğru seçimleri yapmamızı sağlayacak şey, hayatımıza anlam katan değerlerimiz. ACT’e göre kabullenmenin amacı değerlerimizin seçimlerimizi şekillendiren başat etken olmasını sağlamak. Öbür türlü istemsiz olarak benliğimizde aktive olan duygu ve düşünceler seçimlerimizi bilinçsizce yönlendiriyor zaten. Bu seçimlerimiz de ideal benlikten bizi gittikçe uzaklaştırarak gerçek benliğimize dokunma ihtimalimizi olumsuz etkiliyor. Yani farkındalık ve kabullenme sonrası gelen kararlılık (commitment) adımını ortaya koymanın yolu değerlerimizi tanımlayıp onlar doğrultusunda seçimler yapmak.

           Seminer verme örneğine bu bağlamda bakalım. Seminer vermekten beni alıkoyabilecek “olumsuz” duygu ve düşüncelerin rehberliğinde yapacağım malum seçim, benim topluluk önünde konuşma becerimi geliştirmeme engel olacaktı. Bu noktada beni farklı bir seçime yöneltip seminer vermeye devam etmem kararına yönelten benim ilgili değerimle alakalı. Bu mesleki beceriyi geliştirmek benim değerlerimden biri. Bunu devreye sokmam sayesinde gelişimsel bir seçim yaparak kararlılık adımını gerçekleştirmiş oldum. Değerlerim doğrultusunda bir yaşam oluşturmak adına beni harekete geçirecek bir yöntem öğrendiğimi söyleyebilirim.

           ACT ile alakalı merakınız canlandı ve daha fazlasını istiyorsanız, Susan David’in Duygusal Çeviklik kitabına ve şu TED videosuna bakabilirsiniz.