Davranışlarımız genellikle kimliğimizin bir yansımasıdır. Kendimizi nasıl bir insan olarak tanımlıyorsak ona uyacak davranış ve alışkanlıkları sergilemeye özen gösteririz. Kendimize gösterdiğimiz saygı, kendimize biçtiğimiz kimlikle birebir ilişki halindedir. Kendimi disiplinli bir insan olarak tanımlıyorsam, öz disiplinli ve öz denetim açısından güçlü davranış ve alışkanlıklarım olması için çabalarım. Tam tersini düşündüğümüzde de, kendimi “tembel” olarak etiketlersem tembelliğe işaret eden alışkanlıklarımı sürdürmeye eğilimli olurum.
Kimliğiniz Davranışlarınıza Yön Verir
Bu durumu destekleyen birkaç bilimsel araştırmadan bahsetmek istiyorum. İlk olarak, seçimlerde oy kullanmaya insanları ikna etmeye yönelik bir araştırmadan bahsedelim. Susan David’in Duygusal Çeviklik kitabında bahsettiği bu araştırmada, katılımcılara “oy vermek” ve “seçmen olmak” gibi farklı söylemlerle ankete tabi tutulan iki grubun oy kullanma davranışının farklı olup olmadığı ölçülüyor. Fark ettiyseniz ikinci grupta “seçmen” kimliğine atıf yapılıyor ve araştırma sonuçları gösteriyor ki, “seçmen” olarak soru yöneltilen kişiler %10’dan daha fazla oy verme davranışı sergiliyorlar. Yani, insanları oy kullanmaya ikna etmek istiyorsanız, onlara “Oy kullanın!” yerine “Seçmen olun!” demenin daha etkili olacağını söyleyebiliriz.
Benzer başka bir araştırma da çocuklarla yapılmış. Bu araştırmadan Dana Suskind’ın Otuz Milyon Kelime kitabında bahsediliyor. Bu araştırmada, 3-6 yaş arası çocuklardan oluşan iki gruptan ilkinden, temizlik konusunda “yardımcı olmaları” isteniyor. Diğer gruptan ise temizlik konusunda bir “asistan” olmaları isteniyor. Sizce, hangi grup yardım etme konusunda daha gönüllü olmuştur? Benzer bir sonuç olarak, “asistan” olarak etiketlenen çocuklar sadece “yardım etmeleri” istenen çocuklardan daha fazla yardımsever bir tutum sergiliyorlar. Galiba etiketlemek her zaman kötü bir şey değil. Ayrıca, eğer sahiplenmek istediğimiz bir kimlikten bahsediyorsak, onunla kurduğumuz özdeşlik sayesinde davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı şekillendirebiliriz.
Bir Kahraman Gibi Hissetmenin Gücü
Sahiplendiğimiz kimlikler özdeşlik yaratır. Filmlerden izlediğimiz kahramanlarla kurduğumuz özdeşlik de bize davranışlarımızda yol gösterici olabilir mi? Bununla ilgili başka bir araştırmada, çocukların sebat etme ve öz denetim gibi özelliklerinin bir süper kahramanla özdeşlik kurmaları sayesinde nasıl şekillenebildiğini görüyoruz. Bir grup çocuğa Batman kostümü giydiriliyor ve çocukların daha sebatkar ve öz denetimli davrandıkları gözlemleniyor. Çocuklar giydikleri kostümün ve yönergelerin etkisiyle Batman gibi olmanın gereğini yerine getiren davranışlara yöneliyorlar. Anlaşılan, filmlerde özdeşlik kurduğumuz kahramanları izlemek, davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı değiştirmemize yardımcı olma potansiyeline sahip
İnsanın öz saygısının arttığı durumlarda davranışlarının da saygı değer hale gelmesinin, bu araştırmaların ortak noktası olduğunu söyleyebiliriz. Seçmen olarak nitelenmek, asistan olarak görevlendirilmek, Batman ile özdeşlik kurmak, kendimizi daha değerli hissetmemizi sağlıyor. Değerli ve saygın olduğumuz bir senaryoda, bununla tutarlı davranışlar ve alışkanlıkları benimsemek bana oldukça varoluşsal bir mesele gibi geliyor. Var olduğumuzu gösteren bir kimliğe sahipsek, var olmanın verdiği hazzı sürdüren hareketleri yapmaya daha eğilimli oluyoruz.
Özetle, bedenimizin %65’inin oksijen olması gibi karakterimizin de büyük bir kısmını davranış ve alışkanlıklarımız oluşturuyor. Belki de, kendimizi nasıl tanımladığımız davranışlarımızı belirlemiyor da tam tersi, davranışlarımız kim olduğumuzu etkiliyor olabilir. Ya da her ikisinin de karşılıklı olarak birbirini belirlediğini söylemek daha isabetli olacaktır.