Annenle ilişkinde kolay kolay yoksunluğunu çekmediğin bir ihtiyaçtır onaylanmak. Çünkü onun gurur duyduğu biri olduğunu bilerek büyürsün genelde. Babandan onay almak ve kabul görmek için ise bazen ter ve gözyaşı dökmen gerekir. Öyle ki, o bile yetersiz olacaktır bazı babalar için. Babaların beklentileri yüksek olur. Hayattaki zorluklarla daha iyi baş edebilmeni beklerler. Daha zeki, başarılı ve disiplinli olmanı isterler. Hak edilip kazanılan bir mücadeledir baba onayı.
Klasik “Ben sana adam olamazsın dedim…” hikâyeleri baba arketipini öylesine net yansıtır ki, bu tanıdık bir durumdur çoğumuz için. Bundan dolayı babamızdan onay almanın telaşına düşmüşüzdür küçükten beri. Bu ihtiyaç, yaşam boyu karşılanmayı beklerken bizi harekete geçiren duygusal bir yakıt gibidir. Dahası bazen yaşam amaç ve ideallerimizi bile şekillendirir. Angela Duckworth’ün 2016’da yayımladığı Grit: The Power of Passion and Perseverance” (Azim: Sabır, Tutku ve Kararlılığın Gücü) kitabının önsözünde paylaştığı anekdot bu duruma harika bir örnek.
Babanla konuşurken konunun sürekli yeterince zeki ve yetenekli olmamana bağlandığını hayal et. Baban, senin hayatta bundan ötürü çok da başarılı olamayacağını söylüyor. Çünkü yeterli düzeyde zekâ ve yetenekle gelmemişsin dünyaya. Pek çok kişi, babasının bu söyleminden hareketle hayata pes eden bir düşünce yapısıyla yaklaşıp çaba göstermeyi bırakır. Angela Duckworth için ise başarılı olmayı zekâ ve yetenekle açıklamak yetersiz. Asıl belirleyici faktör azim olmalı ona göre. Zaten bunu kendi yaşamıyla da göstermeye çabalamış.
Dahi olmadığı gerçeği sürekli babası tarafından Angela’nın yüzüne vurulmuş. İşte bu yüzden babasına kanıtlamak istemiş azmin önemini. Başarı için azmin daha önemli bir faktör olduğunu bilimsel araştırmalarla desteklemeye çalışmış. Angela’nın bu çabaları karşılıksız kalmıyor elbette. Yıllardır bilişsel kapasitesi hakkında babasından yetersizlik mesajları alan biri olarak “Deha Ödülü” olarak bilinen bir bursa layık görülüyor.
“Azim” kitabıyla zekâ ve yetenekten ziyade azme ihtiyacımız olduğunu vurgulayan Angela Duckworth, babasından “Seninle gurur duyuyorum” sözünü duymayı başarıyor. Babasının onayını en sonunda elde ediyor. İçinde babasına söylemek isteyip de içine attığı duygu dolu sözleri ise kitabının önsözünde ifade edebiliyor ancak.
Angela’nın yıllarca azmettiği hayat amacının böylesi temel bir ihtiyaçtan kaynaklı olması bende ikircikli duygular yaratıyor. Bir yandan, azmin önemini gösterdiği için çalışmalarının kıymetini takdir etsem de öbür yandan, Angela’nın bu temel ihtiyacı için bir mücadeleye girmiş olmasına içim burkuluyor. Gerçekten babamızın onayını kazanmak için azmetmemiz mi gerekiyor?