“Ölmeye razı adamları bulmak, acıya katlanacak olanları bulmaktan daha kolaydır.” (Julius Caesar)

         Gelişim, cesaret ve çaba gerektirir. Bazen acı çekersiniz. Öğrendiğiniz gerçekler hayatı basit formunda görmenizi sonsuza kadar engeller. Bazen Matrix’deki Neo gibi hissedersiniz. Neo’nun Matrix’ten ilk defa gözlerini gerçeğe açtığında acı hissetmesi gibi dünyaya yeni gözlerle alışmak zor gelecektir. Yine de kimse Matrix’e geri dönmek istemez. Gelişimin getirdiği bilgelik için her şeye değerdir. Peki, gelişime neden ihtiyaç duyarız ve ne işimize yarar?

Gelişim Nöroesnekliğinizi Artırır

         Yapılan beyin taramalarında Londralı taksi sürücülerinin yolları hafızalarında tutabilmelerine uyum gösteren hipokampüs bölgelerinin daha büyük olduğu tespit ediliyor. Sürekli pratik ettiğiniz işte gelişirsiniz ve zihninizde daha hızlı nöral bağlantılar bir harita oluşturmaya başlar. Böylece yaptığınız iş size gittikçe kolay gelecektir. Ancak yine bu araştırmaya göre, şoförler emekli olduklarında hipokampüs bölgeleri tekrar küçülmeye başlıyor. Kullanılan kasların gelişmesi gibi beynimizdeki bölgeler de kullanıldıkça büyüyor ve aksi halde ise zayıflıyor. Beyninizi ne kadar ustalaşmak istediğiniz iş için kullanırsanız o derece güçlenir.

         Beynimiz öğrenme ve gelişimin ilk aşamalarında biraz isyankâr olabilir. Mesela bisiklet kullanmayı sevmeden önce ilk başta geçirdiğimiz öğrenme aşamaları oldukça can sıkıcıdır. Başlarda neredeyse hiç keyif almayız bisiklet sürmekten. Ancak bu zor aşamaları pratikle aşıp bilişsel yükü ortadan kaldıracak şekilde ayaklarımız otomatiğe geçtiğinde keyfimiz artar. Sevdiğimiz şeyler ustalıkla bu hale gelir. Basketbolu sevmiyorsam henüz onda yeterince gelişmediğim içindir. Yine bir dili öğrenmenin en keyifsiz aşamaları başlangıçtaki gramer kurallarıdır. Sonrasında ise keyifli süreç başlar.

Gelişim Zihninizi Önyargılara Karşı Dirençli Kılar

         Bir araştırmada, katılımcılara grip salgınıyla ilgili aşı yaptırmanın önemini hatırlatırlar. Daha sonra göçmenlik konusundaki tutumlarıyla ilgili soru sorarlar. Araştırma sonucunda, grip aşısı yaptırmamış kişilerin yaptıranlara göre göçmenlere karşı daha olumsuz bir tutum sergiledikleri tespit edilir. Ancak sonraki çalışmada grip aşısı uyarısından sonra katılımcılar el dezenfektanı kullandıklarında ilginç bir şekilde bu olumsuz tutumları ortadan kalkar. Göçmenleri virüs metaforuyla algılamak yabancıya ve bilinmeyene karşı kendimizi tehdit altında hissetmemizle doğrudan bağlantılı.

         Kendini güvende hisseden kişilerin liberal bir tavır sergilemeleri daha mümkündür. Kendini güvende hissetmenin temel yollarından biri de entelektüel olarak gelişim kat etmektir. Bu gelişim, bir birey gibi düşünmenizin önünü açar. İlkel korkularla hareket etmekten sizi alıkoyar. Zaten yapılan bir araştırmaya göre, bir toplum ne kadar muhafazakârsa sanatsal üretim ve alınan patent sayısı bir o kadar düşüyor. Teknoloji, yaratıcılık ve inovasyon liberal toplumlarda daha hızlı bir yol kat ediyor. Yani kendimizi geliştirmek yalnız bizim değil toplum ve ülkenin sosyo-ekonomik gelişimi için de önemli.

Gelişim Cehaletin Mutluluğundan Korur

         Gelişime ne kadar ihtiyaç duyarsak aslında cehaletimizin o kadar farkındayız demektir. Bu da paradoksal olarak bizi bilgeliğe götürür. Çünkü cahil olduğunu fark eden kişi artık cahil değildir. Mesela kendinden şüphe etmek mesleğinde kötü olacağın anlamına gelmez. Hatta tam tersini destekleyen bir araştırmaya göre, Alman psikoterapistlerin danışanlarının ilerlemesi ile danışanın kendi değerlendirmesini karşılaştırmaya tabi tutuyorlar. Buna göre, psikoterapistler o kadar da yardım edemediklerini düşünüyorlar. Ancak danışan görüşleri tam ters yönde ortaya çıkıyor; onlar ilerlemeden oldukça memnunlar. Terapistler kendilerini ne kadar başarısız hissetseler de aslında danışanların durumu iyiye gidiyor. Çünkü kendinden şüphe eden terapist danışanını daha özenle dinliyor. Kendini çok iyi zannetmek ise gelişimi anlamanın önündeki en büyük tuzaklardan biri.