Psikoloji tarihinde kişilerarası ilişkiler kuramını oluşturan Sullivan önemli bir yere sahiptir. Çünkü günümüzde artık tartışmada su götürmeyen kabule göre, bebeklikten itibaren öteki insanlarla kurduğumuz ilişkinin niteliği bizim nasıl bir kişiliğe sahip olacağımızı belirler. Sullivan’ın kuramının özetini şu özlü sözüyle verebiliriz: “İnsanları diğer insanlar hasta ettiğinden, onları yine diğer insanlar iyi edebilir.” Bu yüzden güvenebileceğimiz, yanındayken kendimizi daha iyi hissedeceğimiz insanlarla birlikte olmak isteriz. Bu yüzden evleniriz, iyi arkadaşlar ararız. Takip edecek ve bizi geliştiren lider insanlar bu yüzden bize etkileyici gelir. Bağ kurarak hayatta kalırız, gelişiriz, hayattan daha fazla keyif alırız ve kendimizi gerçekleştirmeye daha emin adımlarla yaklaşırız.

Bağ Kurmak Bizi Gelişmeye Teşvik Eder

         Çiftlerin düştüğü en can sıkıcı tuzaklardan biri diğerini değiştirme çabasıdır. Ünlü çift terapisti John Gottman’a göre, ironik bir şekilde insanlar değişmek zorunda olmadıklarını bildikleri bir ilişki içerisinde ancak değişime açık hale gelebilirler. Yine kendini aşma noktasında çiftler birbirine destek olabilir ve buna ihtiyaçları da vardır. Çünkü kişi kendi ideal benliğine ne kadar yakınsa o kadar mutlu olur ve sağlıklı ilişkiler yürütebilir. Bu noktada Michelangelo etkisi devreye giriyor. Buna göre çiftler birbirlerini bir heykel gibi nazik vuruşlarla şekillendirebilir. Partnerinin gelişmesi/değişmesi için yüreklendirmek ve bu noktada destekleyici sohbetler yapmak partnerlerin gelişimlerine iyi geliyor. Böylece çiftler birbirlerinin bireysel hedeflerini gerçekleştirmeyi kolaylaştırırken ilişkilerini ve aralarındaki bağı da güçlendirirler.

Sosyalleşme Bizi Hastalıklardan Korur

         Psikoloji profesörü John T. Cacioppo’nun yaptığı bir araştırmaya göre, yalnız insanlar da yalnız olmayanlar kadar diğer insanlarla vakit geçiriyor gayet. Yalnız yaşamak asıl sorun değil. Diğerleriyle etkileşim halinde olmak yalnız olmadığımızın bir göstergesi olamaz. Mesele nicelikle alakalı değil, daha çok nitelikli ilişkiler kurmakta güçlük yaşıyoruz. Sayıca az da diğer insanlarla olsa anlamlı ilişkiler varsa yalnızlık duygusu büyük oranda ortadan kalkıyor.

        Yalnızlıktan kurtulmak fizyolojik sağlığımız için de olmazsa olmaz. Bir araştırma için 159 erkek, 175 kadın gönüllüyü soğuk algınlığı virüsü bulaştırarak altı günlük karantinaya alıyorlar. Sonrasında bu kişilerin sosyalleşme durumlarını ölçmek için kaç yakın arkadaşı olduğu son 24 saatte 10 dk.’yı aşan ne kadar konuşma yaptıkları ve ne gibi sosyal rollere sahip oldukları (anne, eş, iş arkadaşı, mentor vs.) üzerinden değerlendiriyorlar. Görüyorlar ki sosyalleşme ihtiyacını en iyi karşılayan gruba kıyasla sosyal olarak zayıf bir çevreye sahip olan katılımcılar üç kat daha fazla soğuk algınlığı semptomu gösteriyorlar. Neden mi? Sosyalleşme stresi azaltırken bağışıklığımızı kuvvetlendiriyor. Yani birisi ne kadar güçsüz, statüsü düşük ve yalnız olursa o kadar risk altında demektir.

Yabancılarla İlişki Kurmaktan Keyif Alırız         

        Amerika’da ve İngiltere’de yolculuk sırasında yabancı biriyle konuşma üzerine bir deney yürütüyorlar. Katılımcıları üç gruba ayırıyorlar. İlk grup bir yabancıyla konuşacak, ikincisi daha çok kendi başına ve kendisine odaklı bir yolculuk geçirecek, son grup ise her zaman nasılsa o şekilde yolculuk yapacak. Sonrasında bu gruplardaki katılımcılara yolculuktan ne kadar keyif aldıkları sorulduğunda yabancıyla konuşan grubun yolculuktan aldığı keyfin diğer gruplardan çok daha fazla olduğunu buluyorlar. Öncesinde bu katılımcılara bir yabancıyla konuşmaya çalıştıklarında ne kadar olumlu yanıt alacakları sorulduğunda yalnızca %47 oranında yabancının kabul edeceğini tahmin etseler de yabancıların hepsi sohbete açık bir tavır sergiliyor.

        Dahası katılımcılara soruyorlar, bu kadar keyifli madem neden yabancılarla konuşmuyoruz? Öncelikle insanlar bu kadar keyif alacaklarının farkında değiller. Çoğunlukla bunun olumsuz bir deneyim olacağını varsayıyorlar. Ama araştırmaya göre tam tersi keyifli bir deneyim ortaya çıkıyor. Asıl nedenin reddedilme korkusu olduğu düşünülüyor. Bir de yabancılarla konuşmanın norm dışı görülmesi sorunu var. Ancak kafamızda kurduğumuz kaygıların ötesine geçerek yabancılarla kurduğumuz ufak etkileşimlerden keyif duyabiliriz.