Mutlu olmayı yaşam amacı haline getirdiğimiz zamanlardayız. Bu amaç bazen bize yeni adımlar atmak için cesaret verse de mutluluk arayışından dolayı hayatı kaçırdığımız da bir gerçek. Mutluluk öğrendiğimiz ve geliştirebileceğimiz bir beceri. Eğer bu zamana kadar mutluluk üzerine çalışmadıysanız, bu yazıda işinize yarayacak öneriler bulabilirsiniz. Mutluluğun “peşinde koşarken” hayatı da bütün coşkusuyla yaşamanıza hiçbir engel yok.
1) Beklentileri Modifiye Etmek
Stephen Hawking 2004’te New York Times’a verdiği röportajda kendisine sorulan “Hep böyle neşeli misinizdir?” sorusuna cevabı şöyle veriyor: “Beklentilerimi 21 yaşımda geldiğimde sıfıra indirdim. O zamandan beri olan her şey benim için bonus.” Hawking bu zihin yapısıyla beklentileri modifiye etmenin önemi hakkında bizi düşündürür. Her şeyin istendiği gibi olacağını hayal etmektense olumsuza hazır olmak hayatı daha anlamlı hale getirir. Zaten mevcut durumumuzdan henüz veya hiç gerçekleşmeyecek beklentileri çıkarınca geriye mutluluk kalıyor.
2) “Bronz Madalya” Bakış Açısı
Girişimci yazar ve müzisyen Derek Sivers hayata gümüş madalya değil bronz kazananlar gibi görmeyi öneriyor. Gümüş madalya alan kişi ucundan birinciliği kaçırmış olmanın üzüntü ve kıskançlığını hisseder. Bronz alan kişi ise ucundan ilk üçe girmiş olmanın coşkusunu yaşar. Üçüncü olan elde ettiği başarının tadını çıkarırken ikinci olan beklentilerinin hüsranıyla hayıflanır. Kıyaslama ister istemez bizim mutluluk algımızı etkiliyor. Bronz madalya bakış açısıyla minnettarlık hissetmek bir yaşam tarzı haline gelirken gümüş madalya bakışıyla kıyaslama tuzağına düşeriz.
3) Mutluluk Zihinsel Bir Manipülasyon Olabilir
Alman öğrencilere yapılan bir ankette şu iki soru sırayla soruluyor: “Bugünlerde ne kadar mutlusunuz?” ve “Geçen ay kaç kişiyle çıktınız?” Soruları bu sıralamada sorduklarında mutlulukla çıkma arasında bir ilişki olup olmadığını merak ediyorlar. Fakat herhangi bir ilişki bulamıyorlar. Çünkü çıkmak mutlulukla nesnel olarak bağlantılı bir şey değil. Bir başka gruba da aynı sorular soruldu, fakat bu kez soruların yerleri değiştirildi. Artık cevabını düşündükleri ilk soru kaç kişiyle çıktıklarıydı. Bu yer değişikliği çıkmak ile mutluluk arasında yapay bir bağlantı kurmalarına neden oldu. Böylece daha az çıkan öğrencilerin daha az mutlu olduklarını söylemelerini beraberinde getirdi.
Zihnimizin kurduğu bu otomatik bağlantı mutluluk algımız üzerinde belirleyici bir etki yaratabiliyor. Sorunun kendisi ve cevabı hakkında düşünmek bizi yalnız ve reddedilmiş hisleriyle baş başa bırakıyor. Zihnimiz anlık olarak geçmişimizde kemikleşen o zorlayıcı duygu ve düşünceleri hatırlatıyor ve artık o kadar da mutlu olmadığımızı fark ediyoruz. Böylece anlık duygu ve düşüncelerle yapay bağlantılar kurduğumuz her deneyimde mutluluk tuzağına düşüyoruz.
4) Özerklik ve Kontrol Hissi
Sosyal psikolog Angus Campbell, insanları en çok neyin mutlu ettiğini araştırıyor. Hayatının kontrolünü güçlü bir şekilde elinde tuttuğunu düşünen kişilerin mutluluk katsayılarının en yüksek olduğu sonucuna ulaşıyor. Paranın mutlulukla en çok ilişkilendirilen kavram olmasını kontrol hissine bağlayabiliriz. Paranın görünürde mutluluğu artırmasının nedeni, imkân ve olasılıkları genişletmesi ve zamanımız üzerinde kontrol sahibi olduğumuzu hissettirmesidir. Hepimiz aslında paradan ziyade hayatımız üzerinde kontrol sahibi olmanın peşindeyiz.
Botanik biliminden bir metaforla bu fikri destekleyelim. Büyüme potansiyeli 1.20 metre olan bitkiyi aynı şekilde büyüyecek bir bitkinin yanına ekerseniz, 0.80 metre büyüyebilir ancak. Yani bitkiler de insanlar gibi bir çeşit komplekse giriyorlar. Dikkat ederseniz biz de en mutlu anlarımızı genelde bir yetişkinin gözetimi dışındayken yaşarız. Kendi karar ve sorumluluğumuzu üstlenerek bağımsız adımlar attığımızda daha mutlu oluruz. Psikiyatr Michael Thomas danışanlarına en mutlu oldukları anı sorarken bu detay dikkatini çekiyor: “Yanınızda bir yetişkin var mıydı, en mutlu anınızda?” Cevabı genelde “Hayır” olarak alıyor.