Yaşamda sıfır yoktur. Başlangıçtan itibaren karşılaşmalar, kararlar ve sunulanlar ile birlikte devam eden bir deneyim birikimi vardır. Bu birikimin hep iyi hissettiren şeylerden oluşmadığını ve ölüme kadar süreğen olduğunu hatırlamakta fayda var. Ergenlikte okunulan kitapların ise kişisel birikime sıra dışı etkileri olduğu kabul edilir. Freud’un söylemiyle, ebeveynlerin ideallerinden özgürleştiren darbe etkisine sahip olabilirler. Peki Freud kimlerden etkilenmiştir? Psikanalizi sıfırdan mı keşfetti? Kendisi 70. doğum günü kutlamasında bilinçdışının kaşifi diye takdim edildiğinde bunu reddeder. “Ozanlarla filozoflar bilinçdışını benden çok daha önce açığa çıkarmışlardır. Benim açığa çıkarmış olduğum şey ise, bilinçdışının incelenmesine yardımcı olacak bilimsel bir yöntemdir” der. Sanıyorumki psikoloji dünyasının bir diğer popüler ismi Jung ise bir söyleşisinde:”Ben sırtımı Kant’a dayadım. Freud’un felsefi bir dayanağı yoktur. Freud sırtını edebiyata dayamıştır. Shakespeare, Goethe, Heine, Dostoyevski, Cervantes, Homeros, Sofokles’e.” demiştir.

Castellano Akademisi

Freud ve çocukluk arkadaşı Edward Silberstein, Cervantes’in kitaplarını okuduklarında o kadar severlerki, kitabı okumak için kendi kendilerine ispanyolca öğrenmeye başlarlar. İki kişiden oluşan Castellano Akedemisi’ni kurarlar. Ardından yalnızca kendilerinin anlayabileceği bir dil yaratıyor ve mektuplaşmaya başlarlar. Ergenlikte okunan kitaplar rejim değiştirme gücüne sahip iseler, yaratılmış bir dil; herhangi bir deneyimi daha da özel kılacaktır.

Bir çocuğun sevdiği yazarı orjinal dilinde okuyabilmek için bir dil öğrenmesi etkileyici bir çaba ve yetenek. Serol Teber’in didik didik Freud programında, Freud’un lise eğitiminde haftada 26 saat Almanca, 50 saat Latince, 28 saat Grekçe, 27 saat ise antik çağlar tarihi okutulmakta olduğunu dinleyince yeteneğin sebebi anlaşılıyor. Ayrıca o zamanlar Homeros’u çok iyi bilen öğreniler, öbür tarafta İncil’i okumak zorunda olduklarını ve bu gençler İsa ile Homeros’un kahramanları arasında bir ikileme düştüklerini ve çoğunlukla Homeros’u seçtiklerini söylüyor. Nerede, ne zaman duydum hatırlamasam da Freud’un kendisini tanrın tanımaz yahudi olarak tanımlaması aklımdan hiç çıkmamıştır.

Köpeklerin Sohbeti

Screen Shot 2023 11 17 at 10.32.26 Yaşamda sıfır yoktur. Başlangıçtan itibaren karşılaşmalar, kararlar ve sunulanlar ile birlikte devam eden bir deneyim birikimi vardır. Bu birikimin hep iyi hissettiren şeylerden oluşmadığını ve ölüme kadar süreğen olduğunu hatırlamakta fayda var. Ergenlikte okunulan kitapların ise kişisel birikime sıra dışı etkileri olduğu kabul edilir. Freud'un söylemiyle, ebeveynlerin ideallerinden özgürleştiren darbe etkisine sahip olabilirler. Peki Freud kimlerden etkilenmiştir? Psikanalizi sıfırdan mı keşfetti? Kendisi 70. doğum günü kutlamasında bilinçdışının kaşifi diye takdim edildiğinde bunu reddeder. “Ozanlarla filozoflar bilinçdışını benden çok daha önce açığa çıkarmışlardır. Benim açığa çıkarmış olduğum şey ise, bilinçdışının incelenmesine yardımcı olacak bilimsel bir yöntemdir" der. Sanıyorumki psikoloji dünyasının bir diğer popüler ismi Jung ise bir söyleşisinde:"Ben sırtımı Kant'a dayadım. Freud’un felsefi bir dayanağı yoktur. Freud sırtını edebiyata dayamıştır. Shakespeare, Goethe, Heine, Dostoyevski, Cervantes, Homeros, Sofokles'e." demiştir.

Peki Köpeklerin Sohbeti’nden Freud’a psikanalizi bulmasına yardımcı ne gibi nöron bağları peydah olmuş olabilir? Bu kitap aşk ile kandırılıp, soyup soğana çevrildiği için akıl sağlığını yitirmiş bir teğmenin hastane notlarını temel alıyor. Hezeyanlar yaşayan teğmen, tedavi gördüğü hastanede iki kişinin sohbetine kulak misafiri oluyor. Yakından bakınca bu iki kişinin köpek olduğunu anlıyor ve sohbetlerine kulak kesiliyor. Köpekler de konuşabildikleri için şaşkınlar. Cipion isimli köpek Barzinga isimli diğer köpeğe konuşmak konusunda öncelik buyur ediyor. Gün ağrıyana kadar seni kesmeden dikkatlice dinleyeceğim diyor. Sadece arada bir arkadaşının söylediklerine yorumlar yapıyor. Köpek arkadaşı Barzinga, o güne kadar gördüğü ve yaşadığı yozlaşma, ahlaksızlık, dalavere gibi durumları anlatıyor. Cipion adeta terapist, Barzinga ise katharsis yaşayan bir danışan. Gün ışıdığında kitaptaki teğmenin kaleme almış olduğu kısım bitiyor ve Cipion’a söz gelmeden kitap bitiyor.

Freud ara ara başka kişilerle de yazıştığı mektuplarını da yok etmiş. Bunu mektuplarını kimlerin okuyacağı konusunda kaygı duymadan yaşlanmak için yaptığını daha sonra belirtmiştir. Fakat arkadaşı Edward Silberstein mektuplarını saklamış. Sonrasında ise iki çocukluk arkadaşının yazışmaları kitaplaştırılmıştır. Rastlantı mı dersiniz yoksa o zamandan belli mi dersiniz bilemem yalnız bu mektuplaşmalarda Freud köpeklerin sohbeti kitabındaki dinleyen ve bazı sorular ile çağrışımları derinleştiren köpek olan Cipion olarak mektupları imzalarmış. Arkadaşı ise konuşkan olen Barzinga. Yalnız mektuplar incelendiğinde daha çok anlatanın, iç dökenin Freud olduğu görülmektedir. Yine de vakur olma arzusu o zamandan varmış diyelim mi?

Cervantes’in Freud üzerine etkisini hakkında yazan Grinberg ve Rodrigues ikilisi, Freud ve arkadaşının yazışmasının psikanalitik düzeyde mantıklı ardışık ilişkinin başlangıcı olduğunu varsayıyorlar. Buna ilişki Freud ve eşi Martha, Freu-Breuer, Freud-Fliess ve son olarak Freud- Freud, kendi kendine iletişim olarak oto analize ilerleyen bir ilişkiye evrildiği şeklinde yorumluyorlar.

Don Kişot

Jules David, ‘Don Quixote and Sancho Panza’, 1887. Wikimedia Commons
Jules David, ‘Don Quixote and Sancho Panza’, 1887. Wikimedia Commons

Gelelim Don Kişot’a. Bu kitaba gönderme yapan, bu kitap tarafından dikkati çekilen ilk sinir bilimci Freud değildir. Mesela Freud’dan önce yaşamış, fizyolog olan Philippe Pinel bu karakterin deliliğine yazılarında vurgu yapmıştır. Yalnız bu yazımızın konusuna, psikoterapinin yani konuşarak tedavinin öncüsü, Cervantes’i 13 kere mektup ve çalışmalarında alıntılamış Freud’a dönelim. Freud, Don Kişot’u tekrar okuduğunda 27 yaşındaymış. Tıp bitirmiş ve sinir sistemi üzerinde uzmanlaşma evresindeydi. O dönemde, gelecekte eşi olacak olan Marta Barney’e mektubunda kendini Don Kişot kitabından alıpta beyin anatomisi kitabına çalışamadığını yazmıştır. Buhranlı yaşama, tutunmasını belki de Cervantes’in mizahı yardımcı olmuştur, denmiştir.

Don Kişot’un hikayesi gerçek ile fantezi arasında kalan bir adamın hikayesidir. Asıl ismi Alonso Quijano olan Don Kişot, orta yaş krizine girer. O zamana kadarki tükettiği şövalye romanlarını yaşamak üzerine geçirdiği uzun soluklu bir atağı anlatır. O zamana kadar yapamadıklarını yapmak için harekete geçer. Zayıflıktan kemikleri gözüken bineği Rosinante’nin sırtına atlar. Şapşallığı ve açık sözlülüğü ile dikkat çeken Sancho Panza’yı yaveri beller. Yeni ismi ve inançlarıyla maceralara doğru yol alır.

Psikanaliz Don Kişot Analojisi

Adam Phillips’in Yasak Olmayan Hazlar kitabında yazdığına göre, Freud psikanaliz yazılarında id, ego, superegoyu tarif ederken Don Kişot analojisinden faydalandığı olmuştur. At hareket etme enerjisini sağlar der, sürücü ise gidilecek yeri seçme ayrıcalığına sahiptir. Fakat çok sık bir şekilde at ile sürücü arasında anlaşmazlıklar olur. At sürücü tarafından yönlendirilen tarafa gitme zorunluluğundan çıkar. Hikayede de Rosinante eve gitmek üzere yönelimler gösterir. Don Kişot onu izliyor mudur?

Komik, tembel, üç kağıtçı, açgözlü, cahil, korkak, sadık, dost canlısı ve alık gibi bir çok özellik sergileyen Sancho’ya gelelim. Kitabın sonlarına doğru yalandanda olsa valilik rolüne bile atanmakta. Toplumsal ve kültürel kodları sergileyerek superegoyu temsil ediyor gibi gözükmektedir. Sancho, tecavüze uğradığı için şikayette bulunan bir kadına o an para ile test uygular. Para dolu keseyi adama geri verir ve kadına koşup yakalarsa paranın onun olacağını söyler. Kadın adamı yakalar. Bunun üzerine Sancho bu çabanın yarısını olay sırasında gösterseydin, Herkül’ün bile ona el süremeyeceğini söyler. Adamada parasını korumak istiyorsa birileriyle yatma dürtüsüne kapılmamasını tavsiye eder. Çok tartışmalı bir yargı sahnesi sergilenmiştir. Freud Sancha’nın cevabını pek doğru bulmasada sahneler fikirleri çalıştırıyor.

Yani demem o ki

Kitapta geçen bir çok olaydan yola çıkarak; eve gitmek isteyen ve hareket gücü sağlayan atı id, arzularını yaşamak isteyen Don Kişot’u ego ve toplumsal kuralları hatırlatan Sancho’yu ise superego temsilleridir yorumunu yapmak mümkün hale geliyor.

Cervantes yazdıklarıyla psikanalizin kurucusunun hipotezlerini ve teorilerini oluşturmasında etkili bir rol oynamış gibi durmakta. Serbest çağrışım, bilinçdışı dürtüler, hezeyanlar, bastırılmış arzular, erotik sanrılar… Öte yandan, Cervantes bazı yazarların vurguladığı kadar önemli bir dönüştürücü olmayabilir. Sebebi Freud’un daha nice yazardan beslendiğinin bilinmesidir. Çok genç yaşta tragedya çevirileri yaptığı, ezberden Shakespeare soneleri okuduğu, Goethe’ye üstadım diye seslenerek hayali diyaloglar kurduğu bilinmektedir.

Freud edebiyat ve felsefenin çağrısını duymuş ve insani meseleler üzerinde çalışmayı istemiştir. Edebiyatın spekülatif derinliğinde kaybolmak istemediği için olsa gerek daha açık bilimsel bir metod istemiş ve psikanalizi yaratma cesareti göstermiştir.

1 Yorum

  1. Bizi bu konularda bilgilendiriğin için teşekür ederim başka yazılarda görüşmek üzere

Yoruma kapalı.