Kız çocukları 3 yaşlarına yaklaşırken ebeveynleri yeni bir endişe bekler oldu. “Acaba kızıma Külkedisi ve benzeri prenses masalları okumak yanlış mı?” diye düşünmeye başladılar. Elbette hiçbir ebeveyn Külkedisi masalındaki gibi bir prens tarafından kurtarılmayı bekleyen bir kız yetiştirmek niyetinde değildir. Bir ebeveyn olarak bu masalları bir oto-sansüre maruz bırakmak aklınıza gelen ilk çözüm olabilir. Peki, kız çocuklarını “prenses evrelerindeyken” bu masallardan mahrum etmek esas çözüm olabilir mi?

Bir Günah Keçisi Olarak Prenses Masalları

          Prenses masalları her daim mutlu ve sonsuza dek sürecek bir evlilikle biter. Tabi ki bu durum masalların doğal ve kaçınılmaz bir özelliğidir. Gerçekte ise Psikiyatr Saldavor Minuchin’in ünlü deyişine göre, “Her evlilik bir hatadır ve önemli olan bu hatayla nasıl baş ettiğindir.” Kız çocuklarının beyaz atlı prenslerini bekledikleri evlilik hayallerinin ötesinde kendi yetenek ve çabalarıyla ulaşmak istedikleri hedefleri olsun istiyoruz. İşte bu yüzden alternatif “prenseslere” ihtiyacımız var gibi görünüyor.

          Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bir kız çocuğu sadece kendisine okunan prenses hikâyelerinden dolayı yukarıda bahsettiğimiz Külkedisi Sendromuna girmeyecektir. Bu yaklaşım prenses masallarını günah keçisi yaparak kültürümüzdeki toplumsal cinsiyet kalıp yargıları sorgulamayı ihmal etmek anlamına gelecektir. Bu da oldukça indirgemeci bir bakış açısıyla kız çocuklarının bağımsızlaşma ihtiyaçlarına çözüm üretmemizi geciktirir. Asıl odaklanmamız gereken kız çocuklarının güçlendirilmesi ve gerçek hayatta rol model olarak karşılaştıkları yetişkin kadınların desteklenmesi. Yani kız çocuklarının prenses masallarından keyif almaları onları kurtarılmayı bekleyen pasif varlıklara dönüştürmeyeceği gibi, onları bu masallardan mahrum bırakmak da güçlü kadınlar olarak yetişeceklerini garantilemez.

Esas Sorunumuz: Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları

          Kadınlar için bir prenses olmak itaatkâr, masum ve güzel görünerek varlığını kurtarıcı bir erkeğe bağlamaları anlamına gelir. Bu durum onları özgürleşmenin sorumluluğunu üstlenmekten alıkoyar. Bu anlayışın hakim olduğu bir evde yetişen kız çocukları, bağlanma ve duygusal güvenlik açısından dezavantajlı bir duruma düşerler. Sonuç olarak, çeşitli yeme bozuklukları, depresyon ve kaygı bozukluklarıyla yüzleşmek zorunda kalabilirler. Aslında bu duygusal sorunların kökeninde ebeveynlerle kurulan sağlıksız ilişkiler yatar. Yani psikolojik olarak pasif ve değersiz hissetmelerine neden olan çarpık ebeveyn etkileşimleri prenses masallarından çok daha çarpıcı bir yönlendirici etkiye sahip.

          Aslında prenses masalları kültürün oluşturucu ögesi değil, toplumsal cinsiyet kalıplarının göstergesi ve ürünüdür. Bir diğer deyişle, kültürün bilinçdışını sembolik olarak yansıttığı bir anlatıdır. Sonuç olarak kız çocuklarının yoğun olarak maruz kaldığı temel anlatıyı anne-babanın da içinde olduğu toplumsal cinsiyet mekanizması belirler.

Sonuç: Sağlıklı Cinsiyet Rolleri Konusunda Model Olmak

          Kız çocuklarının prenses masallarıyla tanışmalarından endişe etmeye gerek yok. Hatta onların çok fazla keyif aldıkları bu kültürel ürünlerden mahrum etmek belki haksızlık olacaktır. Bununla beraber onlara çeşitli kitaplar, film ve diziler sunalım ve onların sezgileriyle yönlendirici olmasına izin verelim.

          Sonuç olarak, kız çocukları bazen kurtarılan bazen kurtarıcı oldukları oyunlar kurarak çeşitli rolleri test ederler. Yetişkinler olarak görevimiz kendi cinsiyet rollerimizin farkında olarak yaşamak ve onlara örnek olmak.