Bir efsaneye göre Tanrı Adem’i yarattığında, Dünyada kendini çaresiz hissederek yakınmaya başlar: “Ey Tanrım, aslana keskin dişler ve pençeler verdin; kaplumbağaya sert bir kabuk verdin; kuşlara uçmak için kanatlar verdin. Fakat beni yeryüzünde beni aciz bir insan olarak bıraktın”. Tanrı cevap verir: “Sana ve senden gelecek nesillere o saydığın hayvanlara kaçması ya da savaşması için verdiğim yetilerden çok daha güçlü ve gizli bir silah verdim. Öyle bir güç ki seni kendinden bile kurtarabilir. Sana mizah yapma yetisi verdim.” Mizahın gücünü bilinçli farkındalık ile birleştirmeye ne dersiniz?

Mizah: İki Ucu Keskin Bir Kılıç

          Gülmek, eğlenmek, oynamak, genel manada mizah, mental sağlığımız açısından vazgeçemeyeceğimiz bir beceri. Hatta mizah olmadığında yukarıdaki hikâyede vurgulanan espri gibi savunmasız bir varlığa dönüşüyoruz. Hayatı, istek ve arzularımızı, düşünce ve duygularımızı olduğundan fazlasıyla ele alırken stres seviyemiz tavan yapıyor. Bunu tersine çevirmek isterken aynı şeyleri bir anda yerin derin karanlıklarına gömecek esprilerle değersizleştirmeyi başarabiliyoruz. Bir yandan stresi azaltan bir güce sahipken ayarsız kullandığımızda bizi sorunlarımızla yüzleşmekten alıkoyan bir savunma mekanizması da olabiliyor.

          Yine de mizahın gücüne ihtiyacımız var. Çünkü bazı şeyleri fazlasıyla ciddiye alıyoruz. Farklı bir toplumda farklı bir zaman diliminde komik gelecek kaygıları özümsemiş olmanın kasvetini kırmamızı sağlıyor. Andrew Tarvin, “Mizah Becerisi” adlı TED konuşmasında yaptığı şakaların neredeyse yarısı self-deprecating” tarzına ait; yani kendiyle (aslında kendi geçmişiyle) dalga geçiyor. Böylece, hakkında kaygı duyduğu geçmişine ait özellikleri şimdi bir espri konusu yapacak özgüveni geliştirdiğini gösteriyor. Hepimizin geçmişinde stres pompaladığımız ve gözyaşına boğulduğumuz ama şimdiden bakınca dalga geçerek anlattığımız anılar yok mu?

Reklam

          Elbette, yaşadığımız o zor anları bastırmak ve savuşturmak için hemen mizaha sarılmak mental sağlığımız için yapılacak en iyi önerilerden biri değil. Fakat geçmişe dair gülüp geçtiğimiz o zorlayıcı hatıraların bir benzerine dönüşecek şu stresli anı, farklı bir çerçevede ele almamızı sağlayan mizah sayesinde ölçülü bir baş etme becerisi kazanabiliriz. Yani mizahı doğru bir şekilde kullanacak bilgeliğe de ihtiyacımız var. Aksi takdirde mizah, iki ucu keskin bir kılıç olarak karşımıza çıkabilir.

Sağlıklı Bir Baş Etme Yöntemi Olarak Mizah

          Genelde mizahi içerikler tüketerek bizi zorlayan duygu ve düşüncelerden kaçmayı tercih ederiz. Mizahın bu tarz kullanımı bizi stresten geçici olarak uzaklaştırsa da kalıcı olarak ruh sağlığımızı iyileştirmez. Felsefi metinlerini okuduğumuzda bize espriden yoksun olduğunu düşündüren Nietzsche’nin de bu durumla alakalı güzel bir özdeyişi var: “Şaka, bir duygunun ölümü için dikilmiş bir kitabedir”. Elbette mizahi içerikler tüketerek rahatlamak hayat kalitemiz üzerinde olumlu etkilere sahip. Ancak bazen de bizi zorlayan duygulardan kaçmak için kullanırız, değil mi? Yine de zor anlarımızda sağlıklı bir şekilde mizahı kullanmanın yolları var.

          Kaygı ve öfke gibi bizi zorlayan duygular, zihnimizin acil çözüm merkezini otomatik olarak devreye sokar. Duygularımıza eşlik eden “Yalnız öleceğim”, “Yeterince iyi değilim” ya da “Bunu bana nasıl yapar!” gibi düşünceler, bir anda bize içine çekildiğimiz, sürükleyici bir hikâye anlatmaya başlar. Aslında bir adım geri çekilip baktığımızda kameranın oynadığını ve farklı açılara yöneldiğini fark edebiliriz. İzlediğimiz filmin büyüsü o anda nasıl bozuluyorsa zihnimizin anlattığı hikâye de adeta bir komedi filmine dönüşmeye başlar.

          Zihninizin otomatik olarak ürettiği o “kadim” hikâyeyi fark ettiğiniz ana odaklanın. Kendi kendinize, “Evet, yine geldi o ‘Yeterince İyi Değilim’ hikâyesi” diye hatırlatabilirsiniz. Böylece zihninizden çıkmaya ve tekrar gerçek hayata dönmeye başlayabilirsiniz. Daha da ileri gidebiliyorsanız, o zorlayıcı düşünceleri bir şarkı gibi söyleyebilir ya da hecelere ayırarak okuyabilirsiniz. Farklı şekillerde ifade ettiğinizde, sizi strese sokan düşüncelerin ciddiyetini kaybettiğini fark edeceksiniz. Hatta tam da o zor anlarda sizi uyardığı ve çeşitli çözüm önerilerini tekrar tekrar size sunduğu için zihninize teşekkür etmeyi deneyin. Çünkü onun görevi sizi hayatta tutmak. Bunu ne pahasına olursa olsun yapması ise en büyük engel.

          Bu uygulamalar sayesinde bir yandan gülümserken bir yandan da mizahın gücünü bilgelikle harmanlamayı öğrenmenin minnettarlığını hissedebilirsiniz. Demem o ki, kendinizle dalga geçmek için belki de yıllarca beklemeye gerek yoktur. Yine de küçük bir pratikle, sizi aşırı zorlamayan bir düşünceyle başlamakta fayda var. Başınızın belası zihniniz bu konuda sizi mahcup etmeyecek, ışık hızıyla hizmetinize yetişecektir. En sonunda zihninize “Sen de haklısın be dostum” demeye başladıysanız bu iş tamamdır.

Boğaziçi Üniversitesi, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü mezunuyum (2015). Çok yönlü gelişime ve farklı disiplinlerden beslenmenin önemine inanıyorum. Danışanlarıma ve öğrencilerime destek olurken kendi hayatımda da çokça faydasını gördüğüm Mindfulness temelli yaklaşımları ve Kabul ve Karalılık Terapisi (ACT) ile çalışıyorum. Ergen veya yetişkin yaş grubundaki danışanlarımın sosyal-duygusal mesleki ve eğitsel olarak yeni beceriler kazanmasına destek oluyorum. Online psikolojik danışmanlık ve öğrenci koçluğu desteği almak için bana e-mail adresimden ulaşabilirsiniz: [email protected]