“Mükemmeliyetçiliğin olduğu yerde utanç pusuda yatar. Utanç mükemmeliyetçiliğin doğduğu yerdir.” Evet, mükemmeliyetçiliğin kökeninde yatan duygu temelde utançtır. Büyük oranda çocukluğumuzda anne-babamızdan veya öğretmenlerimiz dolayısıyla sahiplendiğimiz temel duygularımızdan biri. Utanç duygumuzla paralel giden mükemmeliyetçiliği doğru bir şekilde tanımaya çalışalım.
Mükemmeliyetçilik kendinin en iyi halini yaratmak kılığına giren ama aslında başkalarının ne düşüneceğiyle çok fazla ilgilenmenin içimizi yiyip bitirmesidir. Dahası ironik bir şekilde mükemmeliyetçilik kendini geliştirmeyi ve yaptığın işlerde ustalaşmayı engelleyen en büyük sorunlardan biri. Çünkü mükemmeliyetçiliğin aksine kendini geliştirmek ve öğrenmek için hata ve başarısızlıkları, merak ve heyecanla öğrenme fırsatı olarak görmek daha etkili. Ancak mükemmeliyetçilik merakı ve üretme isteğini yok eder. Çocukken bizi daha iyisi olmadığımız için utandırdıkları o anları tekrar yaşama kaygısına takılıp kalabiliriz.
Ancak mükemmeliyetçiliğin panzehri olan bazı düşünce yapıları var. Bunları sahiplendiğimizde gerçekten mükemmel olamasak bile öyle olmaya yaklaşabiliriz.
Daha İyisi Olmak için Başarısızlığı Normalleştirin
Amazon şirketini düşünelim. Böylesi başarılı bir şirketin geçmişinde fiyasko bir ürünün yer aldığını sezgisel olarak pek beklemeyiz. Ancak Amazon’un en başarısız ürünlerinden biri olan “Fire Phone” bunlardan sadece biri. Yine de ilginç bir şekilde bu telefonla alakalı olarak Jeff Bezos hissedarlarından özür dilemek bir yana onlara şöyle bir açıklama yapar: “Eğer bunun büyük bir başarısızlık olduğunu düşünüyorsanız, şu an çok daha büyük başarısızlıklar üzerinde çalışıyoruz. Şaka yapmıyorum. Hatta bunlardan bazıları, Fire Phone’u ufak bir aksilik gibi gösterecek.” Amazon’u bugüne getiren, başarısız olma ihtimaline rağmen denemeye devam etmesi ve bunu bir şirket felsefesi haline getirmiş olması. Mükemmeliyetçi ve hata yaptığı için utanan bir Amazon bugünlere gelemezdi. Bugün itibariyle benzer birçok başarı(sızlık) hikâyesini hem şirket hem de bireysel olarak anlatmaya devam ediyoruz.
Florida Üniversitesi profesörü Jerry Uelsman, “Film Fotoğrafçılığı” dersinde öğrencilerini iki gruba ayırıyor. Birinci grup çektikleri fotoğraf sayısına göre not alacak olan “nicelik” grubu. Yani bu gruptaki öğrencilerden 100 fotoğraf çeken öğrenciler A alacak, 90 fotoğraf çekenler B gibi. Diğer grup ise çekebilecekleri en iyi fotoğrafı çekip getirmeleri istenen “nitelik” grubu. Bu öğrencilerin iyi not alması için mükemmel tek bir fotoğraf çekmeleri gerekiyor. İlginç bir şekilde profesörümüz, bu sosyal deney sonucunda en iyi fotoğrafların “nicelik” grubundan çıktığını görüyor. Çünkü defalarca ışık ve açılarla oynayarak ve deneme yanılma süreciyle daha iyi fotoğraflar çekmeyi öğreniyorlar. Diğer grup ise en iyi fotoğraf için çeşitli teoirk tartışma ve spekülasyonlara girerek mükemmel fotoğrafı çekme idealine takılı kaldıkları için kendilerini geliştiremiyorlar. Aslında başta bahsettiğimiz mükemmeliyetçiliğin temel paradoksu bu: Öğrenme ve gelişim yolunda hata yapma ve başarısız olma zorunluluğu.
Savunmasızlığa Açık ve Süreç Odaklı Olun
TED konuşmasında girişimci ve sanatçı Rajiv Nathan, sandığımızın aksine “İlerlemenin temelinde savunmasızlık yatar.” diyor. TED konuşması için hazırlık yaptığı esnada savunmasızlık göstermeye başladığını belirtiyor. Prova yaptığı insanlardan eleştiriler alıyor ve konuşmasının son hali ile ilk hali arasında dağlar kadar fark oluştuğuna değiniyor. Bu düşünce yapısı sonuç odaklı bakmayıp süreçteki ilerlemeyi uzun vadede değerlendirmemize yardımcı oluyor. Yaptığımız işlerle veya gösterdiğimiz performansla alakalı acemi zihnini benimsemek zaten mükemmel olamayacağımıza dair gerçekliği kabul etmemizi kolaylaştırıyor. Elbette içinde bulunduğumuz iş ortamı da bu düşünce yapısını destekliyor olmalı. Kendinizi güvende hissetmediğiniz bir iş ortamında kendinizi savunmasız bırakmak büyük cesaret isteyen bir eylem. Her şeye rağmen, ne kadar riskli görünse de beklediğinizden çok daha fazla destek göreceğinizi emin olabilirsiniz. Çünkü savunmasız olmak gelişmek, ilerlemek ve değişmek için ne kadar istekli olduğunuzu gösterir. Kendinizi olduğu gibi görüp kabul edebildiğinizi gösterirsiniz. İnsani tarafınızın böylece ortaya serilmesi karşılığında yine insani bir etkileşim meydana getirir.
Hani bazılarımız zayıf bir yanımız diye dile getirir ama beden dilinden kendini açık eder ve bu özelliğinden gurur duyduğunu saklayamaz. İşte böyle ikircikli bir sorun mükemmeliyetçilik. Ne meşrulaştıracak kadar masum bir özellik ne de mücadele ederek içimizden söküp atmamız gereken kötücül bir arzu. Ama şu bir gerçek ki değiştirmek istiyoruz. İnsancıl Psikoloji’nin kurucularından Carl Rogers diyor ki, “En ilginç ikilem, kendimi ancak olduğum gibi kabul ettikten sonra değişebilmemdir”.
Kaynakça
- Brown, Brene (2021). Atlas of the Heart: Mapping Meaningful Connection and the Language of Human Experience.
- Clear, James (2020). Atomik Alışkanlıklar: Küçük Alışkanlıklar, Büyük Sonuçlar.
- Housel, Morgan (2021). Paranın Psikolojisi: Servet, Açgözlülük ve Mutluluk Üzerine Sonsuza Dek Değişmeyecek Dersler.
- Nathan, Rajiv (2014). How to Become Expert in Vurnerability. TEDx Konuşması. https://www.youtube.com/watch?v=i6LU_kUwySI&ab_channel=TEDxTalks