Birinci yazıyı okumadıysanız tavsiye edilir. Yazı içerisinde birinci yazıya da atıflar bulunmaktadır.

Öğrenmenin duygusal bileşenleri genellikle gözardı edilmektedir. Öğrenmenin sadece bilişsel bir süreç olarak düşünenler hayatlarında bir daha bu kadar yanılamazlar sanırım. İlk yazıda duygusal süreçlere değinmedim çünkü öğrenme konusunu dıştan içe doğru irdelemeyi planlıyorum. Öğrenmenin bilişsel süreçleri en ön kategori. Duygusal süreçten sonra ise en iç halka diyebileceğimiz öğrenmede devreye giren güdülerimizi inceleyeceğiz.

Öğrenmenin başlaması için en gerekli duygu öğren(i)ci için güvendir. Öğrenci kendini güvenli hissettiği ölçüde öğrenme verimliliği artış gösterecektir. Kültürümüz içerisinde rahatlıkla karşılaşabileceğimiz, dersleri akranlarına nazaran biraz kötü olan veya ödevlerini aksatan çocuklar tehdit, şantaj veya ödül-ceza gibi durumu daha kötüleştiren hatta bir paradoksa sokan ebeveynlere rastlamaktayız. Yapamadıkça zorlanan, zorlandıkça korkan ve korktukça daha da yapamayan çocuklar… Ortaya koyulan her soruna iyi kötü bir çözüm de söylenmesi gerektiğini yoksa bu söylemin anlamsız olacağını savunan birisiyim. Bu tip durumlarda ise şunu akılda tutmak gerekir: İlk yazıda da belirttiğim gibi birey sayısı kadar eşsiz beyin ve öğrenme süreci bulunmaktadır. Bunu aklında tutan ebeveynler için yapılacaklar gayet basit süreçlerdir; önce biraz gözlem yapıp çocuğun nasıl öğrenmekten zevk aldığını tespit ettikten sonra bunun iç başlıklarını da deneme yanılma yoluyla rahatlıkla bulabilirler. Bir şeyleri öğrenme gerekliliği yaşına gelmiş çocuklar zaten bunların birçoğunu aile içerisinden almış olacağından anne babanın bulması zor olmayacaktır. Bu konuda son bir hatırlatma: şu an insanların bulunduğu eğitim sistemi günümüz şartlarına göre değil, 100 yıl önceki zamanın şartların kurulmuş olup, aynı beyinler üretmek üzere tasarlanmıştır. Ne yapıp edip çocuğunu ya da kendisini bu sisteme ayak uydurmaya zorlayanlar…

Reklam

Güven noktasını geçtikten sonra başlayan öğrenme sürecinde iki duygusal uç vardır: Acı veren ve mutluluk veren öğrenme. Öğrenirken duygusal, sosyal veya fiziksel acı yaşayan bir öğrencinin sürece ne kadar konsantre olabileceğini az çok tahmin edebiliriz. Bu kadar söylenmiş sözden sonra öğrenme sürecinin başlangıcının sağlanabilmesi için risksiz ve acısız olması gerekmektedir. Bunlardan biri bile eksik kaldığında dünyanın en iyi anlatımını da sunsanız öğrenici için o süreç ya başlamadan ya da başladıktan çok kısa süre sonra sona erecektir.

Bu iki başlangıç eşiğini aştıktan sonra artık öğrenmeye başlamak için hazırız demektir. Başlamaya hazır olmak tabii ki öğrenmenin gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir. Şayet işler bu kadar kolay olsa öğrenme gibi derya deniz bir alan muhtemelen hiç var olmazdı.  Peki, bu sürecin verimini etkileyen duygusal süreçler nelerdir? Basitçe cevap verecek olursak: Alakalı, Anlamlı ve Zevkli olması duygularımıza hitap için en önemli gerekliliklerdir. Şu soruyu sorabiliriz o zaman: “Bütün gün sınıfta oturmak öğrendiklerimle ne kadar alakalı, anlamlı ve zevkli?”. Tekrar hatırlatmakta fayda var, “her beyin eşsizdir.” eğitmenler, veliler ve diğer alakalı kişiler akılda tutmalıdır ki, her beynin anlam yükleme, alaka kurma ve zevk alma noktaları farklıdır. Günümüz öğrenmesinin en önemli kilit noktalarından birisi de bu noktaların keşfedebilmektir. Şunu da tekrar araya sıkıştırayım, bu yazıdaki konular bir ilkokul ya da lise öğrencisi için geçerli olmakla birlikte her yaş grubunu kapsamaktadır.

Bunları da sağladıktan sonra öğrenmek için biraz da beyin içi faktörlere odaklanalım. Geçen yazıda bahsettiğim nöral ağ kavramı bu noktada devreye giriyor. Öğrenmenin sağlanmasındaki beyin içi en önemli faktör bilginin uzun süreli belleğe alınması ve diğer nöronlarla bağlantı kurmasıdır. Bu bağlantılar nasıl kurulur? Genellikle kendi kendine. Doğru soru: “biz bu kurulumu nasıl destekleyebiliriz?” olmalıdır. Öncelikle gelen bilgiye geldiği anda “çoklu giriş” imkanı vermek oldukça kaliteli bir başlangıç olacaktır. Çoklu girişi yeni atanmış nöronumuza bağlamanın ana başlıklarını ilgi, önceki öğrenmeler ve geçmiş deneyimler olarak sayabiliriz. Sonrasında farklı çözüm yollarını öğretmeden yol göstererek öğrencinin ulaşmasını sağlamak bu bağlantı noktalarını sağlamlaştıracak ve kendisiyle en ilgili olanını en güçlü olmak üzere azalan bir ivmeyle nöronlarını yerleştirecektir.

Birinci yazıya eklediğim notu buraya da eklemek istiyorum. Yazıya son bir not bırakmak istiyorum. Beyin dediğimiz organa olan ilgim ortaya çıktıktan sonra bu yolda faydalandığım birtakım değerli kaynaklar oldu ama bunların en önemlilerinden birisi düşünme sistemimi etkileyen Sinan Canan’ı olduğu gibi bir kaynak olarak sunmak istiyorum. Kendisinden bir kaynak olarak o kadar yararlandım ki yazıyı okurken, “acaba bu cümle Sinan Canan’a mı, yoksa bana mı ait?” diye birkaç kere düşünmek durumunda kaldım. Eğitim üzerine müthiş bir platform oluşturma gayretindeki Sinan Canan’ın “Açık Beyin” youtube kanalını ve websitesini incelemenizi tavsiye ederim.

Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunuyum. Sosyal Psikoloji, Nöropsikoloji ve gelişim bozuklukları üzerine yazıp okumak asıl ilgi alanlarım olsa da bir dünya canlısı olarak bunların dışında da ilgilendiğim şeyler var.