Fotoğraf: Josh Willink: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/bebek-tasiyan-adam-286625/

“Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bırakırsanız sorun kendiliğinden çözülecek aslında.” (Aziz Nesin)

         Çocukluk, ilginç bir şekilde son 150 yıla kadar yok sayılan bir dönemdi. Fakat psikoloji biliminin ortaya çıkması çocuklukta karakterimizin büyük oranda şekillendiği gerçeğiyle bizi baş başa bıraktı. Artık o kadar da görmezden gelemezdik. Hem ebeveyn olarak çocuklara farklı bir gözle bakmamız gerekiyordu hem de toplumsal açıdan gelişimsel ihtiyaçlarına da daha bir özen göstermeliydik. Çünkü hatırlamadığımız ama bilinçdışına yerleşip hayatımızı şekillendiren çarpıcı deneyimler bu en savunmasız zamanlarda yaşandı. Büyük oranda çocukluk yaşantılarından çıkardığımız gerçeklerle yaşamaya devam ediyoruz.

Çocukluk Döneminin Yetişkinliğe Etkileri

         Çocuklara daha özenle yaklaşma gerekliliğine dair travma araştırmaları çok fazla şey söylüyor zaten. ACE (Adeverse Childhood Experience: Olumsuz Çocukluk Çağı Deneyimleri) çalışmasına göre çocukluk dönemlerinde ihmal ve istismara maruz kalan kadınların, yetişkin olduklarında tecavüze uğrama olasılıkları yedi kat artıyor. Ayrıca, çocukluklarında annelerinin aşağılandığını gören kadınların aile içi şiddet kurbanı olmaları ihtimali de oldukça fazla. Yine çocukken yaşadığımız olumsuz yaşantılar pek çok kanser, astım, ALS gibi pek çok bedensel hastalığın köken nedeni olduğuna dair ciddi bulgular mevcut. Çocuklukta strese maruz kalan bedenlerimizdeki kayıtlar yetişkinliğimizi de etkisi altına alıyor. Hem mutluluğumuzu hem de sağlığımızı sarsıcı etkilerin kökeni çocukluk dönemlerimize gidiyor. Bu yüzden günümüz çocuklarına hem aile hem de toplumsal çapta gerekli maddi ve manevi desteği sunmalıyız.

Reklam

Ebeveyn Olarak Sorumluluğumuz

         Çocuklar nerede nasıl davranacağını anne-babasının tepkilerine göre öğrenirler. Bu tepkiler arasında zaman zaman çocuğu azarlayarak utandırmak da vardır. Bu tarz tepkiler bizim çocukluğumuzda normal karşılıyorduk. Bunun nedeni üzerimizdeki etkilerini fark edememek. Ama şu an biliyoruz bu tarz utandırıcı tepkiler çocukların özsaygılarını yetişkinlik dönemlerinde de sarsmaya devam ediyor. Sonucunda hayır diyemeyen, başkalarını memnun etme derdine düşen kişilikler oluşabiliyor. Bu noktada anne-babamızdan gördüğümüz ebeveynlik tarzını sorgulamalı ve masum görünse bile otomatik ebeveyn tepkilerimizi gözden geçirmeliyiz.

         Ayrıca ebeveynin diğer bir görevi de çocukları kültürel akıştan korumaktır. Neil Postman der ki: “Ebeveynler çocuklarının çocukluğunu korumak istiyorsa, ebeveynliği kültüre karşı yapılan bir başkaldırı olarak algılamaları gerekir.” Ebeveynler çocukları için toplum elçileri rolünü bırakıp toplumla çocuklarının arasında bir tampon işlevi görmeliler. Çocukların bireyselliklerini kazanmaları şartıyla topluma adapte olmaları sağlıklı bir gelişim olabilir. Bireyselliğini güçlendirdiğimiz çocukların toplumsal ve kültürel akımların etkisinden kendilerini koruyarak bilinçli tercihler yapmalarına yardımcı olabiliriz.

Toplum Olarak Sorumluluğumuz

         Öncelikle çocukların iyi yetişebilmesi için sosyoekonomik koşulların temel düzeyde sağlanması gerekir. Çocukların yoksulluk içinde bulunan ailelerde stresten korunmaları mümkün değildir. Anne-babaların gelecekten duydukları kaygıyı yüzlerine yansır ve bu kaygı çocuklara anında bulaşır. Yoksulluğun yarattığı stres ailelerin yanlış kararlar almasını kaçınılmaz hale getirir. Yapılan araştırmalar da bu durumu desteklemektedir. Yoksul insanlar, uzun vadeli olarak hayatlarını kolaylaştıracak kararlar almakta zorlanırlar. Bunun başlıca nedeni ise kronik stresin bilişsel süreçleri zafiyete uğratması. Bundan dolayı, mesela sebze ve meyve gibi sağlık beslenme yerine anlık olarak karınlarını doyurabilecekleri fastfooda yönelirler.

         Finansal olarak doğru kararlar vermeyi zorlaştıran bu zihni yorgunluk, bir araştırmada hasat zamanı yaklaşan çiftçilerde gözleniyor. Buna göre, çiftçilerde hasat öncesi yani yoksulluk stresi yaşadıkları zaman bilişsel süreçleri strese maruz kalırken, hasat sonrasında bunun düzelmeye başladığı ortaya çıkıyor. Yani, yoksulluk yanlış kararların bir sonucu değil. Tam tersine yoksulluk yanlış kararlara yol açan asıl neden. Bu durum bir kısır döngü haline gelerek çocukların bilişsel, duygusal ve fizyolojik gelişimini de etkiliyor.