Çocukların istediğimiz gibi davranmalarına yönelik uyguladığımız tekniklere asıl tanımı bu olmasa da “disiplin” deriz. Çünkü çocuklar bizim istediğimiz gibi davranırlarsa sorun çözülecekmiş gibi görünür. Burada çocuğun kendi değil biz yetişkinlerin ihtiyacının merkezde olduğunu yakalarsak esas sorunun çocuğa değil de bize ait olduğunu fark edebiliriz. Belki de asıl disipline ihtiyacı olan bizlerizdir. Çocuğun var oluş amacına yönlendirecek becerilere sahip olmadığımız için. Yani, gerçek manada çocuklara disiplini kazandırmak için önce bizim disipline edilmemiz gerekiyordur. Çocuklara disiplin kazandırmak için yanlış kullanılan bir teknik üzerinden bu durumu değerlendirelim.
Çocukları disipline etmek (bizim anladığımız manada onlara sözümüzü dinletme) için kullanılan bir teknik olan çocuklara seçenek sunmaktan bahsedeceğiz. Modern ebeveynlik kitaplarında önerilen tekniklerden biri olarak aslında gayet etkili olsa da, bu teknik ebeveynler tarafından çocukları tehdit etme şeklinde kullanıldığı için ne çocuğun ne de ebeveynin yararına bir sonuç veriyor. Belki çocuk sunulan iki kötü seçenekten daha az kötü olanı korktuğu için seçiyor gibi görünse de aslında ebeveyn istediğini, çocuğa gerçek manada seçenek sunarak değil zorla yaptırmış oluyor. Sonuç olarak sözünü dinletse de bunu korkutarak yapmış olduğu için sonuç felakete dönüşebiliyor.
Mesela, “Ya yemeğini kendin yersin, ya da ben sana zorla yediririm, seçimini yap!” diyen bir anne, bu tekniğin amacından ne kadar saptırıldığını bize gösteriyor. Çocuğa seçme illüzyonu dahi yaratılmadan tamamen ebeveynin kendi ihtiyacını karşılamak amacıyla sunulan bir seçim söz konusu burada. Çocuğunun yeterince beslenmediği kaygısını gidermek için annenin bu tekniği uyguladığı bazılarınız tarafından fark edilmiştir sanırım. Fakat seçenek sunmak bize çocuğa istediğimizi dayatma hakkı veren bir araca mı dönüşüyor? Seçenek sunmayı doğru uygulamak için onun bir araç olduğunu hatırlamak gerekiyor. Dahası, bu tekniği anlamlı kılan altında yatan ilkeyi ve çocukta karşıladığı ihtiyacı anlamaktır. Çocuğun yürümeye başlamadan karşılamaya başlaması gereken bir ihtiyaçtan bahsediyoruz: Özerklik.
Peki, seçenek sunmayı doğru şekilde nasıl uygulayabiliriz. Ben kendi öğretmenlik tecrübemden bir hikayeyi paylaşarak bunu göstermeye çalışacağım. Doğru uygulanıp uygulanmadığı sizin takdirinize kalmış tabi ki. Üstün potansiyelli 6 yaşında bir çocuk (adı Serkan olsun), kodlama dersine pek ilgili olmamasına rağmen dersler seçmeli olmadığı için katılmak zorunda. Muhtemelen ailesi de kodlama öğrenmesi gerektiğini düşünüyor. Fakat öğrenmek istemeyen çocuğa asla bir şey öğretemezsiniz. Serkan da bunun için tabletinde kullandığı uygulamaya rastgele şifreler yazarak onu kilitleyerek dersi sabote etmeyi keşfetmiş. Her dersin başında bunu dersten kaçmak için kasti olarak yaptığı fark ediliyor. Burada ben koordinatör olarak devreye girip Serkan’la konuşmam gerekiyor.
Düşündüğünüz gibi çocuğa kodlama dersinin öneminden falan bahsederek nasihat babalığı yapmadım. Derste kodlamaya dair bir şey yapamasa da kalmak zorunda olduğu için dolayısıyla Serkan’ın canı sıkıldı. Yanındaki arkadaşına takılarak can sıkıntısını gidermeye çalıştı, ama bunu kabul edemezdik. Çünkü yanındaki arkadaşı ve öğretmenlerinin dikkatini dağıtıyordu. Serkan’ın yanına gittim: “Serkan, kodlama dersinden keyif almıyorsun ve derste hiçbir şey yapmadığın için de canın sıkılıyor. Can sıkıntını gidermek için arkadaşına takılıyorsun ama buna izin veremeyiz. Çünkü arkadaşının ve öğretmenlerinin dikkati dağılıyor. Ama senin canının sıkıldığını da görebiliyorum. Can sıkıntını gidermek için başka ne yapabilirsin?” diye önüne düşünebileceği bir soru attım.
Burada iki seçenekten daha fazlası olduğunu fark etmişsinizdir. Seçenek sunmanın kendisinden ziyade altta yatan ilkeye bakma vurgusunu yapmamın nedeni tam da bu. Önemli olan çocuğun düşünerek verdiği kendi kararı doğrultusunda bir tercih yapmasıdır. Peki, bu noktada Serkan’ın cevabını merak ediyor musunuz? Böyle söylediğime göre istediğim disiplini sağladığımı anlamışsınızdır. Serkan, işaret parmağını havaya kaldırıp düşünen bir surat ifadesine bürünüp “Düşüneyim” dedi ve çok geçmeden ne yapabileceğini buldu: Resim. Hemen yan tarafta devam eden yaratıcı sanat sınıfından bir kâğıt ve boya kalemleri alıp Serkan’ın hizmetine sunduk ve sorun çözüldü.
Eminim bazılarınızı bu çözüm tatmin etmemiştir. Kiminiz için sorunun kendisi zaten çocuğun kodlama dersinde sıkılmasıdır. Serkan’ın bu derste sıkılmadan nasıl öğrenebileceği ve ilgisinin nasıl uyandırılacağı asıl çözülmesi gereken meseledir. Evet, kabul ediyorum bu soruna çözüm getiremedim. Ama dikkat ederseniz herkes kendi sorun gördüğü şeye odaklanıyor. Serkan’ın ebeveynleri için esas sorun buysa, bu ailenin sorunudur, çocuğun değil Yani, Serkan’ın kodlama dersine ilgi göstermeye ikna olması ebeveynlerini rahatlatacaktır. Belki Serkan’a “Ya bu derse katılırsın ya da senin kaydını buradan almak zorundayız” diye “seçenek” de sunabilirdik. Belki de Serkan bu tehdide boyun eğdiği için ailenin beklentisi karşılanmış olurdu. Sorun yine çözülmüş görünürdü, değil mi?
Seçenek sunmada genelde kimin ihtiyacının karşılandığını şimdi daha iyi görebiliyor musunuz? Asıl karşılanan ihtiyacın çocuğun özerkliği değil de bizim kaygılarımızın giderilme ihtiyacı olduğunu? Dolayısıyla bu tekniğin hatalı kullanımının altında yatan meselenin aslında bizim disiplin edilme ihtiyacımız olduğunu?