Yaratıcılığın pratikle gelişen bir beceri olduğunu söylesem ne düşünürdün? Yaratıcılığı doğuştan gelen gizemli bir hediyeymiş gibi düşledik. Yaratıcı bir iş üretmek için ilham ve “A-ha!” anlarını yakalamayı bekledik. Yaratıcılık üzerine düşünce yapısı son zamanlarda epey değişmiş durumda. Acaba yaratıcı iş ortaya koymanın arka planında gerçekte nasıl bir hikâye yatıyor?

            İş dünyasının önemli isimlerinden Seth Godin’in “The Practice: Shipping Creative Work” kitabında anlattığına göre, yaratıcı iş ortaya koymanın iki parametresi vardır: Cesaret ve cömertlik. Cömertçe kendinizden bir şeyler ortaya koyarsınız. Dahası onların sonuç olarak işe yaramaz olma ihtimalini de göze alacak cesareti gösterirsiniz. Bu çerçevede sergilediğiniz eylemlerin tamamı “yaratıcı iş” olarak tanımlanabilir. Mesela, bir psikoterapist danışanlarına yardım etme umuduyla işe yarayıp yaramayacağından emin olamadığı birçok teknik ortaya koyabilir. Ya da bir Youtuber insanların onu izleyecekler mi bilmeden faydalı içerikler üretmeye zamanını cömertçe ayırabilir.

            Yaratıcı iş üretip üretmediğimizi gündelik iş hayatımızda yaptığımız seçimlerde gözlemleyebiliriz. Seth godin bunu 4 tipolojiyle anlatmış. Cesaret ve cömertlik gösteremeyen ilk grup insanları “Çentik (Hack)” olarak adlandırmış. Bu grupta olanların yeni bir şey denemekten ödü kopar ve aynı işi kopyalamaktan ibaret iş anlayışlarıyla herhangi bir gelişim sergilemezler. İkinci gruptaki kişiler ise cesaret konusunda sorun yaşamazlar ama benmerkezcilerdir. Kısa vadeli hedefler peşinde koşan ve insanlara herhangi bir katkı sağlama derdi olmayan bu grup “Dümenci (Hustler)” olarak adlandırılmış. Üçüncü grupta olanlar ise cömertçe çalışırlar, fakat sadece talimatları izledikleri için yeni şeyler deneyecek cesarete sahip değillerdir. “Çark dişi (Cog)” denilen bu gruptaki çalışanlar, gelişime ayak uyduramadıkları için iş hayatındaki yerleri kolayca doldurulabilir.

Reklam

Yaratacılığa Düşman Olan bir Sendrom

            Seth Godin’in örnek gösterdiği tip olarak “Yaratıcı”lar, iş hayatında ortaya koyduğu seçimlerle biricik ve özgün işler ortaya koyar ve anlamlı bir değişim yaratma çabası sergilerler. Elbette yaratıcılığa giden yol taşlı ve dikenli olacaktır. Dolayısıya bu seçimle hayatına devam eden çalışanlar, “Imposter Syndrome” denilen mevzuyla baş etmek zorunda kalırlar. “Ben kimim ki böyle bir şey yapayım” gibi güvensizliğe takılan düşünceler bunun bir belirtisi olabilir. Kendimizden emin olamadığımız için denemekten korkarız ve diğer üç gruptan birine dâhil olan seçimler yaparız.

            Bu sorunla baş etmek için bilmemiz gereken temel şey ise bunun oldukça normal olduğu. Hayranlık duyduğumuz pek çok sanatçı, lider ve girişimci kendini “sahtekâr (imposter)” anlatısına kaptırmaktan koruyabildiği için bu noktalara gelmeyi başardılar. Seth Godin, “Sahtekar” düşünce yapısının, “bizim ön ayak olduğumuzun, inovasyon yaptığımızın ve yaratıcılık sergilediğimizin bir kanıtı” olduğunu söylüyor. Yeter ki bu hikâyeye takılı kalmadan cömert ve cesur eylemler ortaya koymaya devam edelim.

Yaratıcı İş Üretmek İçin “Sürece Aşık ol!”

           Bunu başarmanın yolu, Seth Godin’in kitabına başlık olarak koyduğu gibi pratik yapmak. Pratik yapmayı sürdürmenin arka planında ise bir düşünce yapısı mevcut: Süreci sevmek ve sonuçlara aldırış etmemek. Buna örnek olarak balık tutmaya çıkan iki adamı karşılaştırabiliriz. Sonuç odaklı olan kişi günün tuttuğu balık sayısına bakıp bir daha balık tutmaya çıkmanın gereksiz olduğu sonucuna varacaktır. Süreç odaklı olan diğer kişi ise, balık avlayacağı oltayı ve yemleri satın almanın deneyimini önemser ve oltayı nasıl sallayarak daha iyi balık tutabileceğini çeşitli denemelerle öğrenmeyi önceler.

           Yaratıcı iş ortaya koymanın ölçütü açısından da iki parametremiz var: İlki ıskartaya çıkan işlerimizin sayısı. Çünkü yaptığımız pek çok iş, pratik ve deneysel çalışma sonuçsuz kalacak; kabul ve değer görmeyecektir. Fakat bunların sayısı ne kadar yüksekse o kadar cömert ve cesur bir şekilde yaratmaya devam ediyoruz demektir. Yaratıcı iş üretme konusunda gelişme gösterdiğimizin ikinci ölçütü ise piyasada değer gören işlerimiz. İlk ölçütün miktarı çoğunlukla ikincisinin 10 katı, belki daha fazlası bile olacaktır. Gel gör ki Seth Godin’e göre, yakaladığımız balıklar çabanın esas sonucu değil yaratıcı iş üretmenin “yan etkisi” gibi kabul görmelidir.

           Yaratıcı iş ortaya koymak, süreci sevmeyi gerektirir. Sonuç alamadan defalarca pratik yapmak, sonuç odaklı olmadığımız sürece sonuçlar da getirmeye başlayabilir. Sonuç odaklı olup vazgeçtiğimizde yaratıcı iş ortaya koyamayacağımız kesin bir gerçek. Ancak, sevdiğimiz işleri cesur ve cömert bir düşünce yapısıyla yapmayı sürdürerek yaratıcı iş potansiyelimizi besleyebiliriz.

Kaynak

Seth Godin – The Practice: Shipping Creative Work