Sahip olduğumuz hayatı kucaklamak ve kutlamak, zorluğuyla ve keyfiyle kabul eden bir düşünce yapısını benimsemek günümüzde çok daha zor hale geldi. Bunun nedeni sanılanın aksine daha kötü bir dünyada yaşıyor olmamız değil. Aksine daha iyi bir dünyada yaşadığımıza dair araştırmalar var. Hayatı kutlamak için nasıl bir zihin yapısına ihtiyacımız olduğuna birlikte bir bakış atalım.
İyimser Bir Dünyayı Fark Edin
Yapılan küresel bir ankete göre, katılımcıların %87’si küresel yoksulluğun son yirmi senede ya aynı kaldığına ya da kötüleştiğine inanıyor. Halbuki bu süreçte küresel yoksulluk yarıdan aşağı düştü. Bu algı çarpıklığının nedeni, medyanın olumsuzluktan beslenmesi ve sayıca çok küçük bir kesimin dünyadaki toplam varlığın çoğuna sahip olarak sosyal gelir eşitsizliğini körüklemesi. Aslında geçmişle değil aynı zamanda yaşadığımız diğer insan ve toplumlarla kıyas yapma eğilimindeyiz.
Hayatı tatmin edici bulmanın önündeki en büyük engellerden birisi toplumsal kıyaslama. Kendimizi hep daha iyisiyle kıyaslama yanılgısı. Bu kıyaslamadan kaynaklanan mutsuzluk hissi, hayatımızda bazı değişiklere gebe olacaksa ve bizi aksiyona geçirekse gerçekten faydalı bir duygu olabilir. Ancak bizim dertlerimiz genellikle değişmesi zaman alan veya hiç kontrol edemediğimiz durumlarla alakalı. Bu durumda mutluluğumuzu da dış şartlara bağlamış oluyoruz. Elbette temel ihtiyaçlarımızı karşılamanın bile çok zor olduğu bir dönemin içindeyken huzuru bulmak ve sahip olduğumuz hayatın kıymetini bilmek kulağa fazla iyimser gelebilir. Yine de, değiştirebileceğimiz tek şeyin kendi tutumumuz olduğunu hatırlayarak hayatı nasıl kutlayabileceğimize odaklanabiliriz.
Gerçekliği Kabul Edin
Yerçekimi kanununu, varlığını inkar etmek yerine kucakladığımız için uçabiliyor ve uzayda başka bir medeniyetin hayallerini kurabiliyoruz. Gerçeği, var olanı kucaklamak onu kabul etmektir. Kabul, gerçekliğe karşı direnç göstermemektir. Fizik kanunları nasıl değişmiyorsa bizim değişmesini istediğimiz pek çok durum da asla değişmeyebilir. Hatta bu “geçmiş” dediğimiz mefhum için kesin bir gerçektir. Geçmişle ilgili saplantılarımız hala şu anın tadını çıkarmayı engelleyebiliyor. Başka insanların, hatta başka ülkelerin değişmesini istemek de bizi gerçekliğe direnen kişiler haline getirebiliyor. Ancak, olanı olduğu haliyle kabul edip kendi kontrolümüzde olana odaklanmak kabul becerimizi geliştirir.
Hayata Bilgelikle Bakmak İçin Okuyun
Yapılan bi deneyde, genç ve yaşlı katılımcıların olumlu ve olumsuz görüntülere nasıl tepki verdiklerini beyin görüntüleme teknikleriyle analiz ediyorlar. Genç katılımcılar için hem olumlu hem de olumsuz resimler, beyindeki duygusal tepkilerin üretildiği amigdalada aktivite seviyesinin artmasına neden oluyor. Yaşlı katılımcılarda ise sadece olumlu resimlerde aktivite seviyesi yükseliyor. Bunun nedenini açıklarken yaşlı kişilerin hayattan edindikleriyle tecrübeyle beyinlerini hızlı bir şekilde olumluya odaklanacak ve olumsuzun etkisini zayıflatacak şekilde eğitmeyi başardıklarına vurgu yapılıyor. Çok iyi koşullarda yaşamıyor olsalar bile yaşlı kişilerin dikkatlerini olumlu olana yöneltmeyi bir beceri haline getirebildikleri ortaya çıkıyor. İşte buna bilgelilk diyoruz. Neyse ki, insanın başkalarının deneyimlerinden de faydalanma gücü var. Yaşlanmaya kalmadan da bazı bilgelik yapıtaşlarını, yaşını almış veya genç yaşına çokça deneyim sığdırmış kişilerden devşirmemiz de mümkün.
İlişkiler Ağınızı Güçlendirin
Mutluluk ve evlilikten beklentimizle alakalı farklı bir gerçeklikte yaşıyoruz artık. Nitekim bir evliliği bitirmek için mutsuz olmamız şart değil, daha mutlu olmak için de ayrılma kararı verebiliyoruz. Bunu bir gelişme olarak görmemiz de gayet mümkün elbette. Ancak daha iyisi ve mutluluğu maksimize etme çabasına girdiğimiz bir çağda mevcut durumla yetinmek bazen acı verici geliyor ve seçimlerimizden kolay kolay tatmin olmuyoruz. Psikoloji profesörü ve yazar Eli Finkel’e göre, eskiden boşanma kararını haklı çıkaracak nedenlere ihtiyaç duyardık, şimdi ise evli kalmayı haklı çıkaracak nedenler arıyoruz. Çünkü çiftlerin eskiye göre çok daha fazla çalışıyor ve birbirlerine yeterince vakit ayırmıyorlar.
Yapılan bir araştırmaya göre, 1975-2003 yılları arasında çocukları olan çiftler için birbirleriyle geçirdikleri vaktin %40, çocuksuz çiftler için ise %30 azaldığı tespit ediliyor. Ayrıca Robin Dunbar’a göre her evlilik iki yakın arkadaşa bedel oluyor. Arkadaşlarımızla bağımız zayıflıyor ve bir kısmıyla da tamamen kopuyor. Evlilik ve iş hayatı yükümlülükleri, arkadaş ve akrabalara ayrılan vakti fazlasıyla azaltıyor. Çözüm ise uygulaması zor ama basit bir kural: Sosyal ağlarımızı tekrardan canlandırmak.
Kaynakça
- Barker, Eric (2022). Plays Well With Others: The Surprising Science Behind Why Everything You Know About The Relationships (Mostly) Wrong.
- Harford, Tim (2020). The Data Detective: Ten Easy Rules to Make Sense of Istatistics.
- Newport, Cal (2017). Pürdikkat: Odaklanma Becerisini Nasıl Yitirdik, Nasıl Geri Kazanabiliriz?
- Singer, Michael A. (2022). Living Untethered: Beyond the Human Predicament.