Ülkemizde en popüler sporlardan biri olmasa da tenis deyince aklımıza ilk gelen isim Roger Federer’dir herhalde. Ancak, Federer’i bu kadar başarılı kılan hikayesini tenis tutkunları dahi pek bilmez. Mozart’ın 4 yaşından itibaren piyano çalmasından dolayı bir müzik dahisi olduğunu düşünerek belki, Federer’in de yürümeye başlar başlamaz tenis koçu annesiyle antrenmanlara başladığını tahmin etmiş olabilirsiniz. Aslında olan ise Federer’in tenise karar kılmadan önce birçok spor dalını denemiş olup ancak ergenliğinin başlarında teniste karar kılmasıdır.
Peki, Federer tenise karar kılana kadar yaptığı sporların hepsi boşuna mıydı? Binlerce saat harcadığı çeşitli sporların tenisteki başarısına nasıl bir katkısı olmuştur acaba? David Epstein, Range: Why Generalists Triumph in a Specialized World adlı kitabında Roger Federer örneğinden tam da bu sorulara cevap vermek adına bahsediyor. Dahası, Federer’in başarısının arka planında böylesi çeşitli denemelerin asıl etken olabileceğini vurguluyor.
David Epstein’in kitabını özetlediği TED konuşmasından sonra, başarılı olmak için erkenden bir ilgi alanı seçip o yönde sabit bir yolu seçmenin şart olmadığını öğrendim. Dahası, geç kalmış hissine kapılmadan yeni yetenek ve ilgi alanlarına yönelmenin da gayet olağan olduğunu düşünmeye başladım. Bu durum kariyer yönelimleri açısından da oldukça geçerli görünüyor. Üniversitede yanlış tercih yaptığını düşünüp tamamen farklı bir alanda sıfırdan başlayan insanlara kahraman gibi yaklaşsak da artık bunun normalleşmeye başlaması gerekiyor.
Bu düşünce yapısının iş dünyasına yansıması nasıldır sizce? Maalesef, iş dünyasında start-uplar Facebook’un kurucusu Zuckerberg örneği üzerinden yürüyor. Mark Zuckerberg 22 yaşında Facebook’u kuruyor. Fakat, Amerika’daki bir araştırmada Zuckerberg’in uç bir örnek olduğu ortaya çıkmış. Çünkü, en hızlı büyüyen start-uplara bakıldığında kurucuların ortalama yaşı 45’miş. Bazı yetkinlik ve ideallerin ön koşulları vardır. Geçmişte çeşitli alanlarda edindiğimiz deneyimle öğrendiklerimiz şu an giriştiğimiz yeni bir öğrenme alanında güçlü bir destek oluşturabiliyor.
İş ilanlarına baktığımda daha önce psikolojik danışmanlık yapmadığım için deneyim açısından yeterli olmadığım için görüşmelere çağrılmadığımı düşünmeye başladım. Yaklaşık 5 yıldır eğitim sektöründe olmama rağmen, 2 yıl psikolojik danışmanlık deneyimi olan birine göre bu pozisyon için şansım daha az görünüyor. Belki yanılıyorumdur ama şu zamana kadar aldığım dönüşler ve duyduğum hikayeler bunu destekler nitelikte görünüyor.
Geçenlerde görüşmek için gittiğim kursta deneyimsiz muamelesi görmem bu durumun bir örneği olabilir. Kurum müdürüne göre daha önce hiçbir öğrenci için ders programı yapmamıştım ve dolayısıyla deneyimsizdim. Ona cevaben, “Aslında ders programı öğrencinin kendi yapması gereken bir şey, bu konuda ben sadece rehberlik edebilirim” demek istediysem de o anda bunu söylemek hiçbir anlam ifade etmeyeceği için vazgeçtim.
Halbuki, çalıştığım sürece hep veli ve çocuklarla etkileşim halindeydim. Yaptığım çeşitli işlerde hep çocuk ve velilerle çalıştım ama rehber öğretmenlik yapmadığım için deneyimsiz sayılabiliyorum. Sonuç olarak, elektrik mühendisliğinden psikolojik danışmanlığa geçmişim gibi bir muamele, kurumsal hayatta hakim gibi görünüyor. Dahası, sosyoloji, felsefe, antropoloji, tarih ve iletişim gibi çeşitli ilgi alanlarına sahip olmam da kurumlar açısından etkileyici olmaktan uzak olsa gerek.
Çeşitli meslekler, müzik aletleri ya da sporlar denedikten sonra karar kıldığımız yeni bir alanda, ömrünün başından sonuna aynı alanda çalışan birine göre daha farklı perspektifler sunabiliriz. Hatta artık o alanda daha başarılı olmanın bile mümkün olduğuna inanıyorum, özellikle David Epstein’ın TED videosunda bahsettiği habis (wicked) öğrenme ortamında; gün geçtikçe daha da habisleşen/karmaşıklaşan bir dünyada yaşıyorken.