Ekolojik kaygı (Eko-anksiyete), “kronik bir çevresel felaket korkusu” olarak tanımlanıyor. Bu korku, bazen sel, yangın, kuraklık gibi gerçek bir doğa felaketine maruz kalmakla ortaya çıkmış olabilir. Ya da iklim kriziyle ilgili haberlere medya ve diğer kanallar yoluyla şahit olmak bu kaygıyı tetikleyebilir. Pek çoğumuz bu kaygıyı zaman zaman hissetse de kronik olarak uykuları kaçıran bi düzeyde olması ayrıca endişe verici bir yaygınlığa da ulaşmış durumda. Peki bu kaygıyla baş etmek için nasıl aksiyon alabiliriz?
Medya Okuryazarlığınızı Güçlendirin
Öncelikle, Doomscrolling (Felaket Kaydırması) yani, internette iklim krizine dair olumsuz haberleri aramak için kaydırma eğiliminden kaçınmakta fayda var. Çünkü medyanın daha fazla etkileşim almak ve gelir elde etmek için kaygılarımızdan beslendiğini söyleyebiliriz. Gerçekten kaygı verici bir iklim krizinin içindeyiz elbette. Ancak bunu körüklemek için gerçek haberler bile daha arka fona korkunç fon müzikleri ve keskin kurgularla çarpıcı hale getiriliyor veya daha da kötüsü çarpıtılabiliyor. Önlem olarak ekolojiyle ilgili merak ettiğiniz haberleri kontrollü bir şekilde ve teyit edilmiş haber kaynaklarından alabilirsiniz. Öbür yandan bu tip haberlerden tamamıyla kaçınmak bir tercih. Nitekim sadece kötü haberlere maruz kalıp elimizden pek bir şey gelmediğini gördüğümüzde stresin bedenimizde birikerek hastalıklara yol açabileceğini hatırlayın.
Duygusal Farkındalığı Önceleyin
Etrafınızla çok fazla paylaşmıyor olsanız da hissettiğiniz bu kaygının varlığını şefkatle onaylayın. Ekolojik kaygı kavramının ortaya çıkması bile dünya genelinde bu duyguyu paylaşan büyük bir kesimle ortak bir yaşantıya sahip olduğunuzu gösteriyor. Bu yazının ortaya çıkış nedeni de bu kaygının onaylanması ve normalleştirilmesi. Belki de bu kaygının hiç olmaması esas problemimizdir. Dolayısıyla, kendi ve sevdiklerinizin hayatını derinden sarsabilecek bir felaketin kapımızda olma ihtimalinden endişe duymanız doğal. Bu kaygının sağlıklı işleviyle aksiyon alabiliyorsanız bunu fark ederek kendinizle gurur duyabilirsiniz. Kaygı bize anlamlı işler yaptırdığında oldukça kıymetli bir duygu. Değiştirebileceğiniz ve kontrolünüzde olan duruma odaklanmak koşuluyla bu duygunun varlığını onaylayarak eylemlerinize yönlendirecek bir pusula gibi görebilirsiniz.
Sizinle Aynı Düşünen İnsanlar Bulun
Bu kaygıyı başkalarının da hissetmesi ve eyleme geçmesi için çabalamak size de iyi gelebilir. Öbür yandan, bu kaygıyı herkesle ve her ortamda içini dökercesine paylaşmak ve olumsuz tepkilerle karşılaşmak da olası. Çünkü herkes sizin kadar kaygı hissetmeyebilir, eyleme geçmesi gerekenin kendisi olduğunu düşünmeyebilir ve dahası duyarsız kalmayı da tercih edebilirler. Bu farkındalığı oluşturmak için Greenpeace gibi profesyonel bir çevreci örgüte üye olarak çalışabilir, alacağınız eğitimlerle iklim krizine dair farkındalığı artırmanın doğru iletişimsel yollarını keşfedebilirsiniz. Ayrıca benzer duygu ve değerleri paylaşan bir yapının içerisinde kendinizi daha kabul görmüş hissedebilir ve aidiyet hissettiğiniz bir ekiple çalışmanın doyumuna varabilirsiniz.
Doğa Gönüllüsü Olun
İklim kriziyle alakalı diğer insanları bilinçlendirmek herkese göre bir eylem değil elbette. Ancak TEMA Vakfı gibi organizasyonlara gönüllü olarak bağış yapmak veya fiziksel olarak faaliyetlerine katılmak da size iyi gelebilir. Mesela Sevgililer Günü veya Anneler Gününde sevdiğiniz insan için fidan bağışı yapmak internetten alışveriş yapmak kadar kolay artık. TEMA Vakfı’nın sitesinden bu tarz kampanyalara katılım göstermeniz mümkün. Dahası sevdiğiniz insanları sevindirmek ve onlarla bağınızı güçlendirmek için daha anlamlı bir harcama bulmanız da oldukça zor. Böylece hediye olarak adına fidan diktirdiğiniz kişilere de bu mesajı yaymış olursunuz. Ayrıca bu tip çalışmaların olduğunu bilmek bu kaygıyla hareket eden toplulukların bir parçası olmak ektiğimiz fidanlar gibi umudumuzu da yeşertir.
Doğayla Vakit Geçirin
Doğayla iç içe vakit geçirmenin ekolojik kaygıyı alıp götürmesi kulağa biraz çelişkili geliyor ama bilimsel olarak desteklenen bir gerçek. Sanki doğayla baş başa zaman geçirdiğimizde doğanın yok olmasından daha çok korkarız gibi düşünebilirsiniz. Aslında yeşilin ve mavinin üzerimizde bıraktığı his genel olarak rahatlama ve huzurdur. Toprağın üzerinde yürüyerek ve dalgaların sesini dinleyerek gün batımını izlemek ya da bir çileği büyüdüğü yerden kopararak tatmak doğayla tekrardan bağ kurmamızı sağlar. Böylece, ekolojik kaygının doğadan kopmamızdan kaynaklı olduğunu fark ederiz. Doğayla kurduğumuz böylesi temasla kaygımızı azaltır ve onu korumaya dair bir bilinç kazandırabilir.
Kaynakça
- https://www.anxietycanada.com/articles/coping-with-eco-anxiety/
- https://mentalhealthcommission.ca/resource/understanding-and-coping-with-eco-anxiety/#:~:text=The%20American%20Psychological%20Association%20and,or%20exposure%20to%20climate%20change
- https://www.psychologytoday.com/intl/blog/healthy-minds/202204/5-things-that-can-alleviate-your-eco-anxiety
- https://www.tema.org.tr/gonulluluk