Ana Sayfa Sinema Stutz: Danışanı tarafından belgeseli çekilen terapist

Stutz: Danışanı tarafından belgeseli çekilen terapist

Terapide iyileşmeyi sağlayan en önemli etken samimi ve güvenilir ilişkidir. Terapötik sürecin harika bir çıktısı olduğunu düşündüğüm "Stutz" belgeselinin baş rölü Dr. Stutz'dan anlamlı ve mutlu bir yaşam için gereçler.

1950 doğumlu Phil Stutz, New York Üniversitesi tıp mezunu. Şehir hastanesinde psikiyatri eğitimi aldı ve cezaevinde çalıştı. Sonra bireysel bir yol izledi ve New York’ta kendi kliniğini açtı. 1982’de halen çalışmalarını sürdürdüğü Los Angeles’a taşındı. Barry Michels ile birlikte çok satan ve ilk baskısı 2013’te yapılan The Tools (gereçler) kitabını yazdı.

Ünlü oyuncu Jonah Hill’in on yıldır psikoterapi aldığı ve belgeselini çekmeye karar verdiği kişi Stutz olduğundan, yazımın ana karakteri de Dr.Stutz oldu. Zorlukları aşmayı ve kişilerin potansiyellerini ortaya çıkarmayı sağlayan gereçleriyle olsun, hayata bakışı olsun Stutz’un kendine has bir tarzı var. Onun görüş ve yöntemleri yoktan var edilmiş olmamakla birlikte; anlayış, anlatış ve uygulama tarzı kesinlikle otantik. Stutz kendisini aktif bir terapist olarak anlatıyor. Müdahalesiz terapi onun için acı verici. O ona gelen kişilerin değişebileceklerine dair bir inancı hemen hissetmelerini istiyor. Danışanından uygulamasını istediği çalışmayı/gereci parkinsondan titreyen elleri ile bir karta çiziyor ve danışanına veriyor. Bu kartlar sayesinde terapist danışan arasında güçlü bir bağ kuruluyor. En azındadan Stutz öyle düşünüp, çalışıyor.

Gereçleri, hayal etme ve düşünce çalışmaları olarak tanımlayabiliriz. Yalnız gereçlere geçmeden önce Stutz’un hayat anlayışına dair önemli kavramları tanımakta fayda var.

Reklam

Gerçekliğin kaçınılmaz üç ögesi

Herkesin deneyimlediği, baş etmek zorunda olduğu, gerçekliğin kaçınılmaz ögeleri; acı, belirsizlik ve daimi çaba. Mutlu olmak isteyenler, bu üç öge ile yaşamayı öğrenmek zorunda. Ayrıca Stutz, hayatta kimsenin her şeyi çözemeyeceğini hatırlatıyor. Önemli olan bu gerçeğin nasıl kabul edilip, bu gerçek ile ne yapıldığı diyor.

X Tarafı

Stutz X tarafını; kişilerin antisosyal ve yargılıyacı tarafları olarak tanımlıyor. Kişilerin gelişimini, değişimini, potansiyellerini ortaya çıkarmalarını engelleyen taraf. İmkansızlığın sesi. Bir işe koyulurken içeriden “yapamazsın, vazgeç, pes et” diyen ses. Bazı gereçler x tarafını yenmeye yarıyor. Bu sesi bir süreliğine yenmek mümkün olsa bile bu ses hep geri gelir. Burada çok önemli bir nokta var ki o da olumsuz sesin olumlu bir tarafının olması. Aslında insanın gelişimini mümkün kılan, zorluklar karşısında çözümler yaratabilme becerisi. Stutz’un gereçleri çözüm üretebilme becerisini canlı tutma yolları sunuyor ve ekliyor “zorluk ne kadar büyükse, fırsat da o kadar büyüktür”.

X tarafının, Carl Jung’dan esinlenerek gölge ismini verdiği bir ürünü var. Kişilerin utandığı, keşke olmasaydı dediği bir özelliği. Herkesin utandığı bir şeyleri vardır. Bu açıdan evrenseldir. Herkesin utandığı, saklamak istediği özelliği farklıdır. Bu açıdan ise öznel. Değinilen gereçlerden bir tanesi gölge ile barışmaya yönelik. Ayrıca web sitesinde gölge ile çalışmak için ayrıca hazırlanmış kısmı inceleyebilirsiniz.

Başka bir X tarafı ürünü olan labirent ise geçmişte ve gelecekte takılı kalmak demek. İnsanlar hayatlarında denge ve adelet ararlar. İnsanların hayatlarını askıya alma sebeplerinden bir tanesi, haksızlığa uğramalarıdır. Ancak adelet sağlandıktan sonra hayata devam edebilirler. Verilmesi gereken cevaplar verilmemiş, yapılması gerekenler yapılmamıştır. Hesaplaşma tekrar tekrar zihinde yaşanır. Geçmişteki olaya, gelecekte yapılacakların düşünceleri ile takılı kalınır. Stutz’un gereçlerinden bazıları zihinsel labirentlerden kurtulmayı sağlıyor.

Yanılsamalar diyarı

Stutz kişilerin hayallerinde mükemmel bir kare oluşturduklarını ve bu kareye ulaşmanın her şeyi tam istedikleri gibi harika olacağına dair yanılsama yaşadıklarından söz ediyor. Örnek olarak mükemmel iş, eş, ev veya tatil. Bu hareketsiz imge başka bir anlatımla sabit görüntü yine X tarafının bir ürünü. Bu gerçeklikten uzak, mükemmel yaşamın zihinsel görüntüsü, insanların gerçekliği tutkuyla yaşamalarına engel oluyor.

Hayat enerjisi

Hayat Enerjisi Piramidi

Yönünü kaybetmiş, ne yapacağını bilemeyen, hareketsiz kalmış insanların, öncelikli olarak yapması gereken; hayat enerjileri üzerinde çalışmak. Stutz hayat enerjisini üç katlı bir piramit ile görselleştiriyor. Piramidin temelini beden oluşturuyor. İkinci kat sosyal hayatı ve en üst kat ise kendilik ile ilişkiyi içeriyor. Her şeyden önce insanlar vücutlarına iyi bakmalı. Hareket ederek hücreleri canlı ve işlevsel tutmalı, kaliteli uyumalı ve iyi beslenmeliler. İkinci basamakta diğer insanlar ile ilişkinin önemini hatırlatıyor. Mutsuz olunduğunda insanların kendilerini ilişkilerden çektiğini söylüyor. Kötü hissedildiğinde insiyatif almak ve başkalarıyla iletişime geçmek gerektiğini vurguluyor. İletişime geçilen kişi ilgi duyulmayan biri bile olabilir! O bir kişinin aslında tüm insanlığı temsil ettiğini ve yapılan bu temasın olumlu etkisi olacağını söylüyor. En son kat ise kendilik ile kurulan ilişki. Kendilikten kastettiği şey bilinçdışı. Bilinçdışını etkinleştirmeden kişiliğin derinliklerinde ne olduğu bilinemez. Bilinçdışını aktifleştirerek içsel dünyaya ulaşmanın en etkin ve basit yöntemi ise kurgulamadan yazmak. Böylece zamanla bildiğini bilmediğin şeyler ortaya çıkacak.

Önce bu üç katman ile hayat enerjisini aktive ederek, tutkuyu ortaya çıkarmak ve ilgi duyulan şeyleri tutkuyla yapmak mümkün.

1)İnci Dizisi

İnsanları eylemleri ve alışkanlıkları tanımlar. İpe inci dizme metaforu ile hayatta adım atmaya devam etmeyi anlatıyor Stutz. Bir sonraki aksiyonu alabilmeyi. Zamanı geldiğinde başarılarla birlikte ya da başarısızlıklara rağmen bir sonraki hamleyi yapmak gerekiyor. Kazananlar; ne olacağını bilmeden riski almaya gönüllü olan, biraz inançla hareket edebilen ve sonuçları göğüsleyebilen kişilerdir diyor. Hayatta hiç bir şeyin kusursuz olmadığını ekliyor. Bunu temsilen inclerin üzlerine pislik olarak isimlendirdiği noktaları çiziyor. Hayat devam ediyor. Anlama büyük değil, küçük şeyler ile varılıyor.

2) Gölgene ilgi göster

Jonah Hill ve Utandığı Kendisi(gölgesi)

Yukarıda bahsettiğim gölgeyi iyileştirmenin yollarından birini öğrenme zamanı geldi. Bunun için zihinde canlandırma çalışması yaptırıyor: Gözlerini kapat. Utandığın, dışlandığın, çaresiz kaldığın, keşke burada olmasaydım dediğin bir durumu; bir anıyı canlandır. Canlanan durumdaki sen, senin gölgen. Ona nasıl hissettiğini sor. Neye ihtiyacı olduğunu, nasıl bir ilgi istediğini sor. Gölge ile uyumlu olmak bütün hissettirecek. Bu bütünlük hissi seni özgürleştirecek. Sol tarafta gölgesine ilgi gösteren Jonah’ı görebilirsiniz.

3) Aktif Sevgi

Aktif sevgi yukarıda belirttiğim labirentten çıkmanın yolu olarak anlatılıyor. Yapılan eylemlerin karşılığını başkalarından beklemek insanları hayal kırıklığına uğratır. Eylemlerin ve süreçlerin kendilerinden tatmin olmayı öğrenmek gerekiyor. Bunun için canlandırma çalışması şu şekilde: Sevgiden oluşan bir evren tarafından çevrelendiğini ve tüm sevgiyi içine aldığını hayal et. Nazikçe ve sıkıca kalbini sevgiyle doldur. Şimdi tüm yoğunlaştırdığın sevgiyi, nefret ettiğin ve karşılık beklediğin bir kişiye yönlendir. Hiçbir sevgi parçasını esirgeme. O kişiyle bir olduğunu hissettiğin bir an olacak. İşte o an anlaman gereken, nefret ettiğin kişiyi bile sevebiliyorsan herkesi sevebileceğindir. Labirentten çıkıp, yola devam etmek istiyorsan daha fazla birilerine takılı kalamazsın. Sevmek, affetmek olmamakla birlikte karşı tarafla ilgili de değil. Bütün hissetmek ve ileriye bakabilmekle alakalı.

4) Radikal Kabullenme

Stutz’a göre her olayda ders alınabilecek bir şeyler var. Her kötü yaşanmışlıkta anlamlı bir şey bulmak mümkün. Zorlayıcı deneyimler sırasında bununla ne yapabilirim sorgulamasını refleks haline getirebilmek, hayatta ilerleyebilmek için önemli. Bunu yapabilmek için iki şeye dikkat etmek gerekiyor. Birincisi kendini yargılamamak ve olumsuz şeyler söylememek. Bu bazen aptalca ve ya beceriksiz davranmadığın anlamına gelmez. Sadece yaşantılardan ders çıkarmayı ve anlamlandırmayı engelleyen bir tutum. Olayları yargılamayı ve negatif yönde değerlendirmeyi bıraktıktan sonra yapılması gereken ikincisi şey; olaylarla ilgili olumlu şeyler bulabilmek. Bunlar yapıldığı takdirde sadece irade değil inançta güçlenir. Sonrasında her şey anlamlı hale gelmeye başlar. Bununla birlikte muazzam fırsatlar alemine giriş yaparsın.

5) Minnet Akış

Kara bulutları aralayan minnet akışı

Her düşünce duyguları, ruh halini etkiler. Pozitif ya da negatif. Minet akışı, olumluları seçmektir. Stutz bunu kapalı bir günde güneşin orada olduğunu hatırlamaya benzetiyor. Negatifliği, kara bulutları geçmenin yolu minnettarlıktan geçer. Minnet akışını sadece bir şeyleri hatırlayarak sağlanamayacağını söylüyor. Onu yaratmak gerekir. Gözlerini kapat ve minnet duyduğun 3-4 şeyi hatırla. Bu hissi hatırladığında, minnet dolu yeni bir düşünce yaratacağını hisset ama yaratma. O duygunun seni kaplamasına izin ver. Minnet duygusunu hisset. Seni ele geçirmesine izin ver. Minnet duygusunu aktif tutmanın püf noktası; minnet duyduğun şeyleri sürekli tekrarlamamak ve bu duyguyu hissettiğinde yaratıcı gücü ile var olabilmek.

6) Kayıp Hazmetme

Henüz kayıp yaşamadan birçok insan bir şeyleri kaybedeceklerinden endişe duyarlar. Bu histen kurtulmanın yolu bir şeylere sahip olmadan da tatmin olabilmeyi öğrenmek ile mümkün. Tüm azmimle bir şeyin peşindeyken, o şey olmasa da olur diyebilmek. Kaybetmeye de varımdır.

Hayal çalışması için yönerge şu şekilde:Aşırı bağlı olduğunu düşündüğün bir şey seç. Kaybettiğinde korkunç olacağını düşündüğün bir insan, kavram veya nesne düşün.  Bir ağaç dalına tutunuyormuş gibi bu şeye tutunduğunu hayal et. Bırakmaktan korkuyorsun yine de bırakıyorsun ve düşmeye başlıyorsun.Bu düşüş çok nazikçe ve yavaşça gerçekleşiyor. Yavaşça ve sessizce kendine “her şeyi kaybetmeye razıyım” diyorsun. Niyeti hisset. Bunu söylemenle birlikte altındaki güneşin yüzeyine düşüyorsun ve sahip olma aracın olan bedenin yanıyor. Şimdi her şeyi kaybettin. Artık güneşin içinde bir ışınsın ve her yere doğru ışıyorsun, yayılıyorsun. Etrafına baktığında, senin içinde bulunduğun güneş gibi bir sürü güneş görüyorsun ve “her yerdeyiz” diyorsun. Burası güneşler evreni. Tutunamazsın, alamazsın, sahip olamazsın. Sadece verebilirsin. İstenilen şey bağlanmamak değil. Bağlanmak doğaldır. Fakat bir şey veya birini kaybettiğinde bütünlüğünü almasına izin vermemek. 

Filmde, Jonah’ın en çok fayda gördüğü gereçlere ve kavramlara yer veriliyor. Gereçlerin tamamına iki yazarın resmi web sitesinden ulaşabilirsiniz. Tutkuyla kalın.