Varoluşçu Psikoloji, benim en çok sevdiğim ve en anlamlı bulduğum yaklaşımlardan birisi. Bu yaklaşıma göre insan, ancak davranışlarının sorumluluğunu alabildiği müddetçe özgür kabul ediliyor. Bu psikolojik yaklaşım, bireylerin doğumlarından ölümlerine kadar olan dinamik süreçle ilgilenerek bu süreçte kişilerin anlam arayışlarında yardımcı olmayı ve dünyada var olmalarını fark etmelerini hedeflerken bakalım nasıl bir yol izliyor?
Bu yazıda, Varoluşsal Psikoterapide temel kavramlar, nihai konular, savunmalar, sağlıklılık ve fonksiyonsuzlukla ilgili hazırladığım bir vaka örneği üzerinden açıklamalarda bulunacağım. Paylaşılan vakada kişiler gerçeği yansıtmamakla birlikte psikoterapi kuramının etkili bir şekilde açıklanabilmesi için oluşturulmuştur.
Vakayı inceleyelim:
Bülent, 52 yaşında iki kız babası 30 yıllık evli bir adamdır. Karısıyla severek evlenmişlerdir ancak evliliklerinden 12 yıl sonra karısına şizofreni tanısı konulmuştur. Zamanla karısının onu bir düşman gibi gördüğünü ve zaman zaman üzerine bıçakla yürüdüğünden bahsetmiştir. Karısı tedaviyi kesinlikle reddetmektedir bu sebeple evde karısının temel ihtiyaçlarını gidermektedir. Son zamanlarda karısının kendisini dış dünyaya kapatmış bir şekilde sadece yatmakta bazen onu tanımamakta olduğundan bahsetmiş ve eski mutlu günlerine oldukça özlem duyduğunu belirtmiştir.
Yaklaşık beş sene önce başka bir şehirden bir kadınla tanışmış ve arkadaşlık etmeye başlamıştır. Hayatında onu anlamaya yakın tek insanın bu kadın olduğundan bahsetmiştir ve ilişkileri süresince yılda üç dört defa onu görmeye gitmektedir.
Bir sene önce babasını kaybeden Bülent, geçmiş yıllarda yaşadığı en büyük üzüntünün bu olduğundan bahsetmiştir.
Bülent’in kızları 29 ve 18 yaşlarındadır. Büyük olan kızı şehir dışında yaşamaktadır. Bülent onu oldukça sık ziyaret etmeye çalışmakta ve ayrı şehirlerde oldukları için üzülmektedir. Küçük olan kızı da üniversite sınavına hazırlanmaktadır ve üniversite için ablasının yanına taşınmayı düşünmektedir.
Özel bir kurumda vardiyalı olarak çalışan Bülent, sosyal hayatının olmamasından şikayet etmekte fakat emekliliğe bir senesi kaldığı için buna dayandığını belirtmektedir. Partneri emekli olduğu zaman onun yanına taşınmasını istemektedir; fakat Bülent, karısını da alıp kızlarının yanına taşınma fikrini düşünmektedir. Bu durum partneriyle arasında gerginlik yaratmaktadır.
Bülent’in , son zamanlarda partneri ve kızlarıyla oldukça fazla gerginlik yaşaması, partnerinin ve kızlarının ona sürekli olarak çok sinirli olduğunu söylemeleri, onun kendini oldukça arada hissetmesine sebep olmuştur. Kişilerarası ilişkilerde yaşadığı sorunların ona büyük bir boşluk duygusu yaşattığını ve son zamanlarda sıklaşan bu sorunlardan dolayı kendini çaresiz hissedip ne yapacağını bilemediği için terapiye geldiğini söylemiştir.
Çözümleme:
Yazımın çözümleme kısmında, öncelikle Varoluşsal Psikoterapinin başlıklarını açıklayıp sonrasında vaka ile ilişkilendireceğim.
İNSANLARIN MOTİVASYONU
Varoluşsal Psikoterapi ‘nin kurucularından Frankl, insanların temel motivasyonunun anlam arayışı olduğunu ve her bireyin anlamının kendisinde olduğunu söylemektedir.
Terapist, Bülent’in hayatına yüklediği anlamı düşünür. Terapiste göre Bülent, geçmişinde düzenli ve sağlam aile ilişkileri varken hayatı bir anlama sahipti. Kızlarıyla iletişim halinde olmaya çabalamakta, onların eğitimi için çalışmakta ve eşine yardımcı olabilmekteydi. Fakat şuan eşinin hastalığının ilerlemesi ve partnerinin onu bir seçime zorlaması Bülent’i boşlukta ve bir yere ait değilmiş gibi hissettirdiğinden bir anlam arayışı içerisindedir.
VAROLUŞ TARZLARI
Varoluşçu Psikoterapi, bireylerin bu dünyada üç tür varoluşçu alana sahip olduklarından bahseder:
Umwelt: Fiziksel dünyadaki varoluşu içerir. Çevremizdeki içsel ve dışsal ögeleri barındıran alandır.
Mitwelt: Sosyal ve kişilerarası dünyadaki varoluşu içerir. Diğerleriyle insanca ilişki kurma ihtiyacı bu alanın içinde yer alır. Eigenwelt: Kişinin kendisine ilişkin dünya. Öz farkındalık dünyasıdır.
Bülent’in önceden Mitwelt alanındaki varoluşu güçlüyken son yıllarda eskisi kadar iyi değildir ve bunun sebebini sorgulamaktadır. Kendi iç dünyasını sorgulaması ve varoluşsal sıkıntılar yaşaması onun Eigenweltinin güçlenmeye başladığını gösterir. Bununla birlikte evden çıkmak istememesi ve sosyalliğini sınırlaması onun Umwelt alanında da sorunlar yaşadığını göstermektedir.
Varoluş Kaygısı
Varoluşçu Psikoterapi Kuramcılarına göre; ölüm, anlamsızlık, yalıtılmışlık olgularıyla yüzleşmenin sonucudur. Herkes belirli kaygılar yaşar fakat normal kaygı gelişimin ve yaşamın kaynağıdır. Bu kaygıdan kaçınılmamalıdır veya bu kaygı yok edilmemelidir, çünkü yaşamımızla barışabilmemiz için kritik bir noktayı içerir. (örneğin, kişinin ölümlülüğünün farkında olmasının normal olması ve psikolojik yaşamında kritik bir önem ifade etmesi gibi.)
Terapiste göre Bülent’in geçen sene babasını kaybetmiş olması, karısının hastalığının ilerlemesiyle onu da kaybetmekten korkuyor olması; onun ölüm duygusuyla yüzleşmesine sebep olmuştur. Tüm bunları paylaşabildiği tek insan olan partneriyle de sorunlar yaşaması üzerine bu kaygıyı derinden hissetmeye başlamıştır. Yalnızlık ve ölüm olgusuyla yüzleşmektedir.
NİHAİ KONULAR
Varoluşçu psikoterapi bireye yardımda bulunurken aşağıda bahsedilen dört temel kavramı temel alarak bu süreci dinamik olarak değerlendirir.Terapi, psikolojik danışma ya da analiz nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, varoluşçu terapistlerin işi varoluşsal konulara odaklanmaktır. Onlarla başa çıkmak için kullanılan teknik ya da yöntem değil; ölüm, özgürlük, sorumluluk, anlamsızlık ve yalıtılma meseleleri vardır. Bunlar genellikle terapistin kişisel deneyimi ve profesyonel eğitimini kapsayan psikolojik danışmanın ya da terapistin var olmasının yansımasıdır (Sharf, 2014).
Ölüm:
Varolmanın ayrılmaz bir parçasıdır, çünkü varolmamanın en somut halidir. İnsan ölümle yüzleşmekten kaçınır; ölüm yaşamın anlamlı yaşanıp yaşanmadığı konusunda kişiyi kaygılandırır.
Varoluşçu terapiye göre psikoterapide ölüm kaygısını fark ettirmek, onunla bütünleşmek ve olumlu etkilerini kullanmak önemlidir.
Bülent, son zamanlarda kendi ölümü üzerine düşünmeye başlamıştır. Kızlarına kızdığı zaman bunu kullandığını söylemiştir. Onları bu şekilde üzdüğünün farkındadır fakat sürekli olarak onun ölmesi halinde çevresindeki insanların ne yapacağını ve neler hissedeceklerini düşünmektedir. Hayatındaki bazı pişmanlıklar ve hata olarak gördüğü yaşantılar sebebiyle hayatı yeterince yaşayamamış olmaktan dolayı kaygılanmaktadır ve bunu çevresine farklı şekillerde yansıtmaktadır.
Özgürlük ve Sorumluluk:
Varoluşçu psikoterapi ‘ye göre insan kendi yaşamından sorumludur. Yaşamını belirleyen kendi seçimleridir. Ancak kişinin kendi sorumluluğunu kabul etmesi oldukça korkutucudur. Bu onun yaptığı hataların sonucunu kabul etmesine ve büyük bir sorumluluk almasına sebep olur. İnsan sorumluluğunu alabildiği derecede özgürdür.Bülent, aslında partneriyle birlikte bir yaşam fikrini düşündüğü zaman huzurlu hissetmektedir fakat karısıyla eski mutlu günlerine de özlem duymaktadır ve partneriyle olan ilişkisinde bu mutluluğu aramaktadır. Aynı zamanda karısını hala sevdiğini her fırsatta vurgulamaktadır ve böyle bir yaşam düşündüğünde vicdan duygusu ön plana çıkmaktadır. Herhangi bir seçimin sorumluluğunu alamayacağı için arada kalmış hissetmektedir.
Anlamsızlık:
Her insan var olur ve var olduktan sonra kendilerine özgü bir anlam bulmaya çalışır. Yaşamlarındaki anlamı ancak zor bir arayışın sonunda elde edebilirler. Bülent, kendi hayatının anlamını tekrar sorgulama sürecindedir. Kendini hiçbir şeye tam olarak ait hissedemediğinden ve anlamsızlık duyguları yaşadığından terapistine bahsetmiştir. Ancak terapist, Bülent’in anlamsızlık duygularını onun kendi değerleri ve toplumsal değerler arasındaki çatışmadan kaynaklandığını düşünmektedir. Eskisi gibi bir aile hayatı içinde olamaması, kızlarının ondan uzakta yaşaması ve empoze edilen değerlerin dışında hareket edip partneriyle bir yaşam sürememesi gibi içinde bulunduğu stresli durum onun kendi hayatının anlamını sorgulamaya yöneltmiştir.
Yalıtılmışlık:
Her insanın dünyayı algılayışı birbirinden farklıdır. Bu nedenle kimse bir başkasını tam olarak anlayamaz. Bu nedenle insan yalnız olduğunu kabul etmelidir.
Yalom, terapi sürecinde danışmanların terapi sürecinde 3 tür yalıtımla karşılaşabileceğini belirtmiştir:
– Kişilerarası yalıtım
– Kişinin kendi içinde olan yalıtım
– Varoluşsal yalıtım
Bülent, partnerinden onun durumunu anlamasını beklemektedir, fakat bu durum gerçekleşemediği için kendini yalnız hissetmektedir. Ayrıca kızları da her konuşmalarında babalarının çabuk sinirlendiğinden ve normal bir konuşma sürdüremediğinden şikayet ederler. Bu durumun sonucunda Bülent, kimsenin onu anlamadığını düşünerek kendini yalnız hissetmeye ve kişilerarası ilişkilerine mesafe koymaya başlamıştır. Artık partneriyle ya da kızlarıyla çok fazla paylaşımda bulunmadığını söylemektedir.Terapist, Bülent’in kişilerarası bir yalıtım geliştirdiğini düşünmektedir.
SAVUNMALAR
Ölümü fark etmemek için kullanacağımız iki temel savunma vardır bunlar:
kendini özel hissetme
nihai bir kurtarıcı olduğuna inanmayı kapsar.
Partneri Bülent’in kendini özel hissetmesini sağlamaktadır aynı zamanda onu içinde bulunduğu durumdan onu uzaklaştıran bir kurtarıcı gibi görmektedir. Fakat son zamanlarda onunla da gerginlikler yaşaması Bülent’in savunmasını kırmıştır. Bu sebeple Bülent, ölümün farkındalığını daha çok hissetmeye başlamaktadır.
SAĞLIKLILIK ve FONKSİYONSUZLUK
Varoluşçu psikoterapi ‘ye göre sağlıklı insan;
Doğal dünyayla uyumlu,Diğer insanlarla insanca ilişki geliştirebilen,Tüm bu deneyimlerin kendisi için ne anlama geldiğinin farkında olanve otantik bir insandır.
*otantik insan: Varoluşçuluk Dasein, yani “orada olan” ( Da+olmak, sein+var ya da orada olan) kavramını felsefesinin başına koyar. Orada olmak doğrudan bir varoluştur. İnsan ve içinde bulunulan dünya bir bütündür. Özne ve nesne bütündür. Bu yüzden, insan davranışlarını açıklamanın yerine, içinde bulunulan anda, o “anın” içinde yaşananları anlamak, varoluşçu psikolojik danışmanın temel dayanak ilkesi olmuştur. Bu ilke de, “otantik” kavramıyla simgeleştirilmiştir. (İlgar, Z., 2019).
Bülent doğal dünyaya eskisi kadar uyum sağlayamamaktadır ayrıca yakın çevresiyle ilişkilerinde bozulmalar yaşamaktadır. Geçmişinde varoluşsal sıkıntıların üzerine çok düşmemiş, hayatı boyunca kendini merkeze almak yerine çevresindekilere bağlı bir yaşam sürmüştür. Babasının ölümü, karısının hastalığının ilerlemesi ve artık yaşlanıyor olduğunun belirsiz düşüncesi onda bu kaygıları uyandırmaktadır. Artık ölümlü olduğu gerçeği ile yüzleşmeye başlaması onun fonksiyonsuzluktan sağlıklılığa giden bir yolda olduğunu göstermektedir.
Varoluşçu Psikolojinin Vaka Üzerinden Açıklanması 2: Terapinin Doğası
Yoruma kapalı.