Ana Sayfa Uzmana Gözlük Varoluşçuluk ve Hümanizm Felsefelerini Temel Alan Terapilerde Kökensel Fark

Varoluşçuluk ve Hümanizm Felsefelerini Temel Alan Terapilerde Kökensel Fark

Varoluşçu terapi ile birey odaklı terapi birbirine çok benzer hedeflere, çok temel bir felsefi farkı temel alarak ulaşmaya çalışırlar.

1960’larda psikanalitik ve davranışçı yaklaşımlara alternatif olarak varoluşçuluk ve hümanizm felsefesini temel alan terapi yöntemleri yaygınlığını arttırmıştır. Tüm terapi kuram ve metodları temelde insanı anlamak için uğraş verir. Kişilerin kendilERİ ve dünya ile uyumlu, tatminkâr bir hayat yaşamalarına yardımcı olmak için uğraş verirler. Farklı ekoller, insanın daoğsını ve çevresi ile ilişkisini farklı tanımlarla ele almıştır. Farklı anlayış ve yöntemler uygulanmış olsa da ihtiyacı olan kişilere yardımcı olmayı başarmışlardır. Eminim birçok psikolog, başka başka öncülü tanımanın, terapist rolünün faydasını korumaya yardımcı olduğuna benimle hemfirikirdir. Hassas meseleler üzerine uğraş verildiğinden, psikoterapistlerin ne yaptığını biliyor olması müthiş önem arz etmektedir. Ne yaptığını biliyor olmak, eylemlerin neden ve nasılını iyi tanımlayıp, anlayabiliyor olmakta yatar. Bu sebepten de, psikologların kendi terapi süreçlerinden geçmelerinin önemini bir çok kez duyar, okuruz.

Benzerlikler

Şimdi gelelim benim koca bir kitabı okurken varoluşçuluk ve hümanizm arasındaki ilişkiyi okuduğumda hissettiğim aydınlanmayı aktarma girişimime. İki düşünce sistemi birbirine çok benziyor. İki yaklaşımda danışanın subjektif yaşantısına duyulan saygıyı, yapıcı ve özgün kararlar verebilme kapasitesine olan inancı paylaşmaktalar. Her ikisi de, özgürlük, geçmişin duygusal yüklerinden kurtulma, diğer insanların beklentilerinin dışında karar verme, biricik olarak var olabilme, çelişkili duygu ve düşünceleri kabul edebilme, kişisel sorumluluğu üstlenme, yaşamın anlamını bulma gibi kavramlara önem vermekteler. Danışmaya gelen danışanlara, yukarıda bahsettiğim olgular çerçevesinde, kendi cevaplarını bulmalarına yardımcı olmaya çalışmaktalar.

Ayrıldıkları Nokta

Varoluşçular; gerçek anlamın eksik olduğu dünyada, insanların kimliklerini oluşturmak için sürekli tercih yapmak zorunda olduklarına inanırlar. Karar verme sırasında ise endişe duygusu ile mücadele ettiklerini düşünürler. Hümanistik felsefeyi benimsemiş kişiler ise insanın bir tohum gibi, uygun ortam bulduğunda gelişmek ve iyi hissetmek için ne yapacağını bildiğine inanırlar. Hayat kendini gerçekleştirmek ile anlamlıdır. Herkes ve her şeyin bir görevi vardır. Terapistin yapması gereken şey kişinin özünü keşfetmesi eşlik ederek yadımcı olmaktır. Kendisini bilen, çelişkileri ile yaşamayı öğrenmiş, hayattan keyif alabilen dürüst birisi olarak danışana eşlik etmelidir. Danışanın kendini keşif yolculuğunda (psikoterapi), yeri geldiğinde rol model olabilmelidir. Yani, temelde terapist danışmaya gelen kişinin kendini gerçekleştirme cesaretini kazanmasına yardımcı olabilmelidir.

Özetle varoluşçulukta her şey anlamsızdır. Anlamı, verdiğimiz kararlar ile biz oluştururuz. Hümanizme göre ise varoluşun bir anlamı vardır, kendini gerçekleştirmek o anlamı bulmak ve yaşamaktır. 

Kuramsal jimnastiğimizi  bize bu iki düşüncenin farkını özetlediğini düşündüğüm iki alıntıdan yardım alarak bitirmek istiyorum.

Birincisi kendisini varoluşçu olarak kabul eden Yalome’dan :

Varoluş, hayatın acımasız gerçeklerini bize hatırlatan bir yüzleşmedir. Ölümlü olmamız, özgürlüğümüz ve kendi yaşam tarzımız üzerindeki sorumluluğumuz, yalnızlığımızla kendimizi yalıtmamız ve anlamsız bir evrene atılacak kadar talihsiz olmamıza rağmen bir anlam ifade eden yaşam arayışımız.”

İkincisi ise Queen grubunun solisti Freddie Mercury’den. Arkadaşı soliste tüm o insanlara şarkı söylemenin nasıl bir şey olduğunu sorar.

Freddie’nin cevabı: 

“Dinlediklerinden emin olduğumda, pür dikkat beni izlediklerinde, istesem bile detone olamam. Onların önünde tam da olmam gerektiği gibi hissediyorum. Hiç bir şeyden korkmuyorum oluyor. 

Size hangi fikir doğru geliyor? Belki ikiside zırvalık gibi geliyordur…