Bebekliğimizden itibaren dikkatimizi ilgi ve ihtiyaçlarımızı en çok karşılayan kaynaklara yönelterek en kalıcı öğrenmelerimizi sağladık. Mesela dil öğrenme süreci, anne-babamızla daha etkin bir iletişim kurabilmek ve onların sevgi ve korumasını daima elimizde tutabilmek için onlarla neredeyse kesintisiz göz kontağı kurduk ve onları dinlerken kulaklarımızı dört açtık. Benzer bir iletişim tarzını teknolojik cihazlar da sunuyordu ama o noktalara odaklanma ihtiyacımız yoktu. Çünkü biz hayatta kalmak için etkileşime ihtiyaç duyarız, bağlanma bekleriz. Ama teknolojik aletler bunu karşılayamaz.

Odaklı Çalışma Bebeklikten İtibaren Vardır 

          Bu noktada bir araştırmayı örnek verelim. Amerikalı 9 aylık bebekler Çin’de konuşulan Mandarin diline maruz bırakılıyor. Bir grup bebek annesinin sevgi dolu dilinden Mandarin dilini edinmeye odaklanırken, diğer grup bebek yine anne sıcaklığıyla ama ses ve video kayıtları sayesinde aynı dili öğrenmeleri bekleniyor. Böylece 12 seanslık bir çalışma sonucunda annelerinden canlı olarak bu dille etkileşen çocuklar Mandarin dilinin seslerini ayırt edebiliyorlar. Diğer gruptaki bebekler ise hiçbir şey öğrenmiyorlar. Aynı şekilde bir kukla şovunu canlı izleyenle ekrandan izleyen çocuklar karşılaştırılınca canlı izleyen grup kukla şovunu taklit etmekte hiç zorluk çekmezken diğer grup bunu başaramıyor. Yani, odaklanarak çalışmak ilgi ihtiyaçlarımızı karşıladığında anlamlıdır.

Sosyal Medya Odaklı Çalışmayı Bozabilir

          Sosyal medya önem hissini kolayca elde etmemize imkân veren bir uzlaşı kültürüne bel bağlıyor. Çok kısa sürelerde emek harcamadan ürettiğimiz içeriklerle dikkat, ilgi ve beğeni toplayabiliyoruz. Ancak bu durum, “Sen beni beğen, ben de seni beğeneyim” tarzı karşılıklı bir uzlaşıdan kaynaklanıyor. Elbette bu kolay üretim şekli bizi iyi bazen iyi hissettirmekle beraber üretkenliğimize ve yaratıcılığımıza zarar veriyor. Sahte bir özsaygı mekanizması kurduğumuz için odaklı çalışma gerektiren işler aynı oranda karşılık bulmadığında cazibesini kaybedebiliyor. Yalnızca kendini odaklı çalışarak üretken ve yaratıcı bir kişiliğe sahip olmak isteyen kişiler kaliteli içerikler üretebiliyor. Elbette sosyal medyayı bu anlamda kullanan birçok içerik üreticisi var. Bu noktada sosyal medyanın güçlü yanlarını değerlendirmek için odaklanma becerimizi geliştirmemiz yeterli.

Reklam

Bilinçli Farkındalık Dikkatimizi Güçlendirir

          Duyuları daha aktif kılacak şekilde etrafımızı ve bedenimizi inceleme altına almak odağımızı pekiştirebilir. Bir araştırmayı bu anlamda örnek gösterelim. Amerika’da siyahiler için kentsel dönüşüm olarak inşa edilmiş sitede huzursuz bir ortam olduğunu fark ediyorlar. Suç oranları oldukça yüksek ve insanlar stresle baş etmeye çalışıyorlar. İnsanlar dairelere rastgele yerleştirildikleri için doğal bir deney ortamı ortaya çıkıyor. Manzaraları betona veya yeşile bakan evlerdeki insanları duygu ve dikkat yönetimi konusunda kıyaslıyorlar. Sonucunda yeşile bakan evlerdeki insanların dikkatlerini daha iyi topladıkları, olayları daha aşılabilir olarak algıladıkları, karar verme becerilerinin ise daha gelişmiş olduğu ortaya çıkıyor. Sosyal medyanın kolaycı yapısına kapılmamak adına duygulara kulak vermek ve kendimiz için en doğru kararları almamız etrafa bilinçli farkındalıkla bakarak daha mümkün olabilir.

Boğaziçi Üniversitesi, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü mezunuyum (2015). Çok yönlü gelişime ve farklı disiplinlerden beslenmenin önemine inanıyorum. Danışanlarıma ve öğrencilerime destek olurken kendi hayatımda da çokça faydasını gördüğüm Mindfulness temelli yaklaşımları ve Kabul ve Karalılık Terapisi (ACT) ile çalışıyorum. Ergen veya yetişkin yaş grubundaki danışanlarımın sosyal-duygusal mesleki ve eğitsel olarak yeni beceriler kazanmasına destek oluyorum. Online psikolojik danışmanlık ve öğrenci koçluğu desteği almak için bana e-mail adresimden ulaşabilirsiniz: [email protected]